18 Kasım 2014 Salı

Savunma Sanayimizin İlk Bombacısı Şakir Zümre






Uçak bombaları yaptık, yabancılara sattık...

Yerli Seyir Füzesi SOM, yerli akıllı bombalar. Hiç düşündünüz mü, 1920'li, 30'lu yıllarda bir Türk sanayici uçak bombası yapıyordu. Hem de bunları ihraç ediyordu.Şakir Zümre'nin müthiş girişimciliği ile başlayıp sonu hüsranla biten ibretlik hikayesi..

Savunma sanayi alanında üretim yapan, Türkiye'nin ilk ve en büyük özel sektör fabrikasının temelleri 1925 yılında İstanbul, Haliç'te atıldı. Fabrika, Türk girişimci Şakir Zümre tarafından ve tamamı yerli sermaye ile kuruldu.

Fabrikanın kurucusu Şakir Zümre, 1885 Varna doğumludur. Bulgaristan' daki Türkler içinde Avrupa''da eğitim görebilme olanağı bulan ilk Türk gençlerden biridir. Varna''a ilk ve ortaokulu bitirdikten sonra lise ve yüksek eğitimini Cenevre''e tamamladı. 1908'e Cenevre''e hukuk fakültesinden mezun oldu. Birinci Dünya Savaşı''da, Varna Türk milletvekili olarak Bulgar Parlamentosu' da bulundu. Ve o yıllarda Sofya''a görevli bulunan, Türk Askeri Ataşe, Yarbay Mustafa Kemal Bey (Atatürk) ile yakın arkadaşlık kurdu.

İSTİKLAL MADALYALI SANAYİCİMİZ


Şakir Zümre ile Atatürk arasında Sofya'da başlayan yakın arkadaşlık ve dostluk, Türkiye'nin Ulusal Bağımsızlık Savaşı yıllarında da artarak devam etti. Mareşal Fevzi Çakmak'ı' yakın akrabası olan Şakir Zümre, Anadolu'da bağımsızlık savaşı veren ulusal güçlere, yurt dışından silah ve cephane göndererek, imalat-ı Harbiye" konusunda uzman, usta ve teknisyen bularak hizmet etti. Bu hizmetlerinin karşılığında TBMM tarafından İstiklâl Madalyası ile ödüllendirildi.

Büyük zaferin kazanılmasından ve cumhuriyetin ilanından sonra Bulgaristan' dan ayrılarak Türkiye'ye geldi. Atatürk'ün uygun görmesiyle Türkiye'nin savunma sanayinde ilk özel sektör fabrikasını kurdu.

Şakir Zümre uzun yıllar Türk ordusunun gereksinimi olan silah ve cephanelerin üretimini yaptı. Şakir Zümre Bulgaristan' dan getirilen yabancı usta ve teknisyenler ile ilk yapıma başlamış ve kısa bir süre sonra fabrikada yerli işçi ve usta yetiştirmeyi başarabilmişti. Ve 30'lu yıllarda artık fabrikanın tüm personeli Türkler'den oluşmaktaydı. Fabrikanın çalışmaları ise artık çok daha geniş bir alana yayılmıştı.

Türk ordusunun Hava Kuvvetleri'nin ilk cephane gereksinimleri Şakir Zümre Fabrikası tarafından üretilmiştir. Bu bombalara ait kullanma biçimleri Şakir Zümre Fabrikası'nın teknik ekibi tarafından projelendirilerek "tarifnameleri" hazırlanmış ve 1939 yılında kitap olarak Şakir Zümre tarafından yayımlanmıştır. Türk ordusuna ait İmalat-ı Harbiye Fabrikaları, Şakir Zümre Fabrikası ile müşterek silah üretimi ve revizyonlar yapmıştır.

İLK YERLİ UÇAK BOMBALARI

Türk Hava Kuvvetleri'ne ait ilk bombardıman uçaklarının kullandığı ilk bombalar Türk malıdır ve büyük bir bölümü Şakir Zümre Fabrikası'nda üretilmiştir. 100 kg, 300 kg, 500 kg, ve 1000 kg .'lık uçak bombaları ve çeşitli yangın bombaları bu fabrikada seri olarak üretilmiştir.

Türk Deniz Kuvvetleri'nin gereksinimi olan çeşitli boylardaki su bombaları ve cephaneler de fabrikanın seri üretimleri arasındadır. İlk Türk denizaltı su bombaları da bu fabrikada üretilmiştir.


Türk Kara Kuvvetleri'nin gereksinimi olan silah ve cephaneler, eğitim bombaları, işaret ve aydınlatma fişekleri ve bu fişekleri ateşlemeye yarayan silahlar Şakir Zümre Fabrikası'nın en çok ürettiği ürünlerden olup el bombasından top kamasına ve çeşitli çaplarda kara mayınlarına değin, Türk ordusunun gereksinimi olan çeşitli cephaneler, bu fabrikada Türk teknisyen ve ustalar tarafından yapılmıştı.

Şakir Zümre Fabrikası çeşitli ülkelerden siparişler almış ve yurt dışına da üretimler yapmıştır. İhracat yaptığı ülkelerden kimileri Yunanistan, Bulgaristan, Polonya ve Mısır'dır. Yunan ordusunun "bomba" gereksinimini karşılamak üzere 1937 yılının Şubat ayında Yunanistan'la yapılan 1,5 milyon liralık "iş sözleşmesi", Türkiye'de büyük bir ekonomik zafer olarak değerlendirilmiş ve gazetelerimizin birinci sayfalarında önemli haberler arasında yer almıştır:

Harp Sanayimizin Büyük Bir Zaferi... Yunanistan bizden 1,5 milyon liralık bomba satın alıyor" başlığıyla bildirilen haberde, dönemin Yunanistan Başbakanı General Metaksas'ın şu sözlerine de ver verilmektedir:

"Bombaların iyiliğine olduğu kadar, ne bizim tarafımızdan Türkiye'ye ne de Türkiye tarafından bize karşı kullanılmayacağı na da itimadımız vardır."

UÇAK BOMBALARINI POLONYA SATIN ALDI

Şakir Zümre Fabrikası'nda üretilen uçak bombaları Alman saldırısı karşısında, hava kuvvetlerini güçlendirmek amacıyla Polonya tarafından da satın alınmıştır.

Türk Savunma Sanayi Tarihi'nde önemli ve şerefli bir yere sahip olan bu fabrika, ülkemize çok büyük ve unutulmaz hizmetlerde bulundu.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın yokluklarla dolu yıllarında, ordumuzun silah ve cephane gereksinimini karşılayabilmek için yoğun bir biçimde çalıştı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında fabrikada çalışan işçi sayısının 2 bine çıktığı zamanlar olmuştu. Bu yıllarda fabrikanın en büyük sorunlarından biri, uluslararası ulaşım yollarının kapalı ve abluka altında olması dolayısıyla fabrikanın hammadde, teknik alet ve makine gereksinimlerinin karşılanamamasıydı.

MARSHAL YARDIMLARI ONU BİTİRDİ

İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesi ve Türkiye'ye yapılan Amerikan silah yardımlarından sonra Şakir Zümre Fabrikası savunma sanayi üretimlerine son vermek zorunda kalmıştı. Bu tarihten sonra tarım aletleri, pik malzemeden yapılmış sıhhi tesisat malzemeleri, elektrik kofraları gibi ürünlerle üretimine devam etmiştir. İş Bankası kumbaraları, Şakir Zümre'nin uzun yıllar ürettiği ürünlerden biriydi
. Türk özel sektöründe üretilen, mazotla çalışan, 5 beygir gücünde ilk motor da Şakir Zümre Fabrikası'nda üretilmiştir.

"Şakir Zümre" adını bir marka biçimine getiren ve Türk halkının belleğinde iz bıraktıran, üretmiş olduğu ünlü Şakir Zümre sobalarıdır. Bu sobalar, Türk halkının sosyal sınıflarının zevk ve gereksinimine göre üretilmişti. Zonguldak, Zümre, Ağaçlı, Alman, Çiftlik ve Köylü modeli bir Şakir Zümre soba klasiğidir. Halk arasında "kuzine" denilen fırın olarak da kullanılabilen soba en çok ilgi gören modellerden biriydi.

Fabrika, 1946 Haziranı'nda anonim şirkete dönüştürülmüş, kurucusu Şakir Zümre'nin 16 Haziran 1966'da yaşamını yitirmesinden sonra 1970 yılında kapatılmıştır.
Haber Kaynağı: Türk Savunma Sanayi

11 Kasım 2014 Salı

Mustafa Kemal’e Çeşitli Saldırılar Üzerine Bazı Düşünceler



   İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi 1920
Vildan Sevil
Cumhuriyet, bu topraklar üzerinde, dünyada esen Aydınlanma ve Ekim Devrimi rüzgârının etkisiyle bir İslam toplumunda kuruldu. Ancak her toplumsal yönetim gibi o da dünyanın ve ülkenin nesnel koşullarının gerektirdiği, elverdiği ölçüde başarılı oldu. Devrimi yapan  burjuvazi  olmadığı için,  demokrasi  ayağı topal kaldı, baskıcı yanı ağır bastı.

M. Kemal, yiğit, anti-emperyalist ve bilimsel düşünceye inanmış bir ulusal kurtuluş savaşı önderiydi. Ölüm yıldönümünde, Mustafa Kemal’i, bu özellikleriyle, saygıyla, sevgiyle anıyorum.

Bugün, cumhuriyetin kazanımları ve önder olarak M.Kemal, eleştiri sınırlarını çok aşan bir saldırı altında. Bunu, haksız ve acımasız buluyorum.

Saldırının asıl kaynağının; kapitalizmin bu son evresinde, paranın, silahın, gücün ve onu besleyecek, yaşatacak olan postmodern ideolojinin rahat dolaşımını ve egemenliğini sağlamakta, ülkelerin sınırlarını kendi çıkarları doğrultusunda yeniden çizmek istemesinde olduğunu düşünüyorum.

Kapitalizm, bu amacı doğrultusunda, özellikle Yakındoğu ve Ortadoğu’da, dinsel, mezhepsel, etnik çatışmaları alabildiğine kullanıyor; koca bir coğrafyayı kan gölüne çeviriyor. Bu yolla, anti-demokratik yönetimlerle ya da diktatörlüklerle ezilmiş halkların inançlarını, etnik yapılarını, “Özgürlük, kurtuluş, insan hakları” vaatleriyle kendi güdümüne alıyor.

Emperyal güçlerin, dinsel ideolojiye ve dinsel eğitime de şiddetle gereksinimi var. Onlar için teknolojiyi geliştirecek eğitim şimdilik yeterli. Tevekkül eden  yığınlar yaratmanın, çağı yorumlayacak felsefe ve bilimden, düşünceden uzaklaştırmanın en denenmiş ve kolay yolu ise dinsel ideolojiyi, onun dayattığı yaşam biçimini egemen kılmaktır. Böylece rahat güdümlenen, gönüllü köleler ve sürülerden oluşmuş toplumlar yaratmayı amaçlıyor Yeni Dünya Düzeni.

Cumhuriyet kurulurken, M. Kemal, bağımsızlığı, Batı’da gelişen uygarlığa ulaşmayı, dinin yerine bilimselliği egemen kılmayı amaçlıyordu. Bunların ne kadar gerçekleştiği, izlenen yol ve yöntemler,  tartışma ve eleştiri dışı olmamalı elbette. Buna karşın, dünya egemenlerinin, M.Kemal ve cumhuriyete saldırısının altında yatan asıl nedenin, yapılan yanlışları sürekli öne çıkarmak suretiyle halkları kışkırtmak ve cumhuriyeti var eden amaçları unutturmak amacıyla yapıldığını da görmezden gelemeyiz. Asıl amaç, anti-emperyalist bir başkaldırıyı ve bilimciliği unutturmaktır. Çünkü YDD’nin buna gereksinimi vardır.

Cumhuriyet döneminde yapılan yanlışlar nedeniyle kökleşmiş tarihsel ezilmişlik ve çekilen acılarla kalıtsallaşan duyguların etkisiyle bu tuzağa düşmek, tüm halklar için yeni acıların doğumuna neden olacaktır. Bu yanlışları,  gerçekçi değerlendirmemek, yadsımak ise şoven duyguları, düşmanlıkları körükleyen bir yaklaşımdır. Ezilenlerin kurtuluşu, birbirine düşmanlıkla değil, birlikte savaşımla başarılabilinir.

M.Kemal ve cumhuriyete  saldırının amacı yukarda belittiğimiz gibi olmasaydı eğer, cumhuriyetin göreceli kazanımları her alanda  geri alınmaz;  yerine küresel egemenlerin buyrukları doğrultusunda yapılanma ve dinsel gericilik konmazdı. Halkların barışçıl ve kardeşçe yaşama koşulları yaratılır; düşmanlıklar körüklenmez; toplumun enerjisi barışa ve üretime, yoksulluktan kurtulmaya yönlendirilirdi.

Diğer yandan, nesnel bir M. Kemal ve cumhuriyet dönemi eleştirisi için  gericiliğin iktidarına sığınılmaz, onun peşine takılınmazdı. 1968 kuşağının yaptığı gibi tarihten ders çıkarmayı amaçlayan nesnel eleştiri daha da geliştirilirdi. Elbette, bugünlere gelinmesinde, cumhuriyeti yalnızca burjuvazinin çıkarlarını gözeterek, ilerici düşünceleri cezalandırarak, ezerek yönetenlerin rolü çok büyüktür. Bu gelişmelere tepki olarak, bu yanlışların hâlâ sürdürülmesinin, çeşitli renkleriyle kendilerini Kemalist, Atatürkçü olarak ifade edenlerin, kişiye tapıncı getiren biçimsel sahiplenmelerinin ve sola düşmanlığının da aynı derecede anti-emperyalist ve bilimci özden uzaklaştıran, itici bir yaklaşım olduğunu  belirtmek gerekiyor. Bu bağlamda, iki ucun da vardığı noktanın, küresel egemen güçlerin ve gericiliğin ekmeğine yağ sürdüğünü görmezden gelemeyiz. Ağıtların, tapınç nidalarının ve posterlerin yani  biçimsel sahiplenmelerin bugüne kadar yarar sağlamadığı artık anlaşılmalıdır.
Kemalizmin, Atatürkçülüğün, cumhuriyet tarihi boyunca iktidar hırsları ve çıkarları uğruna çeşitli kılıklara sokulup kullanıldığı da bir gerçektir. Buna karşın, hâlâ tek bir Kemalizm ve Atatürkçülük olmadığı, anti-emperyalist ve aydınlanmacı yanına sahip çıkan güçlerin varlığı, M.Kemal’in tarihsel bir kişilik olarak önemi  unutulmamalıdır. Eleştirel bakışta, bu gerçeği atlamak, Yeni Dünya Düzeni’ne karşı savaşım veren güçleri zayıflatır. Böyle düşünen Kemalistler de, YDD’nin dayatmalarını ve ona karşı olan güçleri iyi saptayıp dostça birlikteliklere açılmalıdır.

M.Kemal, başlangıçta  bağımsızlığı  savununurken ve ''Ben, manevî miras olarak hiç bir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır.'' derken samimiydi.  

“İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar ülkesi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat (yol) uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın buyurduğu ve istediğini yapmak insan olmak için yeterlidir.” derken de samimiydi. Sonraki gelişmeleri de dünyanın ve ülkenin o günkü gerçeklerinden kopararak değerlendirmek, bizleri yeni yanılgı ve tuzaklara düşürür.
Bugün, tarihi ve günümüzü kavrayabileceğimiz gerçekçi, nesnel çözümlemelere ve  insanlığın düşmanlarına karşı çok  geniş birliktelikteliklere şiddetle ihtiyacımız var.


Unutmayalım ki hepimiz tarihin öznesiyiz.

 10.11.2012
  Vildan Sevil

2 Kasım 2014 Pazar

Şehit Ögretmen Neşe Alten

 

 

ŞEHİT ÖĞRETMEN NEŞE ALTEN’İN HEYKELİ DİKİLSİN. O HEYKEL ÖĞRETMENLERİMİZİN VATAN SEVGİSİNİN SİMGESİ OLSUN!



Cihan Dura


“Ben öğretmenim. Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim.”

Siz Tekirdağ'lı Neşe öğretmenin öyküsünü bilir misiniz?

Bugün, hükümetimizin kendisiyle müzakere yürütme teslimiyetine düştüğü katilin işlettiği yüzlerce cinayetten biridir bu. Bizzat kendi verdiği emirdir.

Neşe Alten 1993 yılında eğitim fakültesinden mezun oldu, aynı yıl ataması yapıldı Diyarbakır'ın, Bismil ilçesine. Neşe öğretmen daha 22 yaşındaydı ve cıvıl cıvıl bir kızdı.

Ataması, Bismil ilçesine çıkınca ailesi gitmemesi için baskı yaptı, yalvardı ona, ama o: " Bayrağımın dalgalandığı her yere giderim" diyerek kararlı olduğunu bildirdi.

Babası çaresiz, “seni yalnız başına gönderemem” dedi ve kızıyla birlikte gitti Bismil'e. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ona tayininin Çavuşlu köyü ilköğretim okulu olduğunu söyledi.
Köye ulaştılar. Okul denen bina neredeyse bir ahırdan farksızdı. Camlar, sıralar kırılmış duvarlar boyasızdı. Köy muhtarına gitti Neşe Öğretmen. “Yardım edemeyiz” yanıtını aldı. “Ücretini ben karşılarım, usta bul”, dedi. Muhtar tamam, dedi. Tam üç aylığına mal olmuştu. Ama olsun, okul, okul olmuştu.
Neşe Öğretmen tam bir ışık kaynağıydı. Dersler başlamış, keyfine diyecek yoktu.

Ve 1993 yılının o uğursuz 26 Ekim akşamı…
 Neşe öğretmen yorgun argın evine gelmiş, babasıyla yemek yiyecekti. O akşamki rızık bir kaç tane sivri biberdi. Yanında yoğurt ve ekmek...
Derken, kapı sert bir şekilde yıkılırcasına çalınır. Baba, “kim o” der. Dışarıdan biri seslenir: "Açın, köydeniz. Neşe öğretmene bir şey soracağız”.
Kapı açılır ve karşılarında silahlı iki hain belirir.

Türkçeyi iyi konuşan biri babasına sertçe bir tokat atar ve gürler: "Biz kamuoyuna açıklama yapmadık mı? Baskıcı TC'nin hiç bir öğretmenini, Kürdistan'a, önderliğin emriyle sokmayacağız, demedik mi ulan?"
Arkadaki hain silahını çeker ve babanın şakağına dayar, tetiği çeker.

Neşe öğretmeni saçlarından tutup sürükleyerek köyün dışına götürürler. Ağıza alınmayacak sözler söyleyerek önce sol göğsüne 5 mermi, sonrada sağ göğsüne 5 mermi sıkarlar.
Neşe Öğretmen oracıkta şehit düşer.

Ey Millet!...
Unuttuk mu Neşe Öğretmeni?
Hep unutmaktan değil mi, bütün bu başımıza gelenler?
Gelin, Neşe Alten’in heykelini dikelim. O bize unuttuklarımızı hatırlatsın:
Vatan sevgisini, bayrak sevgisini, millet sevgisini…
Ve ülkenin bölünmez bütünlüğünü…
Atatürk’ü!...

KAYNAK: Şu kaynaktan, bazı eklemeler ve düzeltiler yaparak aldım: https://www.facebook.com/sarkoy?fref=photo#!/photo.php?fbid=10152582715448962&set=a.10150411474383962.364120.781553961&type=1&theater