BİR ÇILGIN
TÜRK
1883 yılında
Giresun’da doğan Topal Osman’ın ailesi Çepni kökenliydi. Osmanlı tahrir
defterlerinde Giresun “Oğuz-Üçokların Çepni Türkleriyle meskûn Giresun” olarak
geçerdi. “Çepni” kelimesi Atak, düşmanla savaşan mert, yiğit, asi, cesur
anlamında kullanılmıştır. Çepni boyunun özelliği “Nerede düşman görse orda
savaşır” olarak anlatılmaktadır. Kaşgarlı Mahmut’un gözü pek mert savaşçılar
olarak tanımladığı Çepniler’in Anadolu’nun fethinde ve Türkleştirilmesinde
önemli rol oynadıkları, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilk müritlerinden oldukları, Şah
İsmail’in muhafız birliğini oluşturdukları, Babai isyanlarında başı çektikleri
bilinir. Rumeli, Ege ve Akdeniz Çepnilerinin çoğu Alevi, Karadeniz Çepnileri
ise Sünni’dir. Karadeniz Çepnilerinin çoğunun sonradan Sünnileştiği ileri
sürülür.
Osman
Ağa’nın babası ticaretle uğraşmaktadır. Balkan Savaşında babasının 54 altın
askerlik bedelini ödemesine rağmen Osman Ağa bunu kabullenemez ve gönüllü
birlik oluşturarak savaşa katılır. Savaştaki başarılarıyla binbaşı rütbesine
yükselir. Çatalca önlerine dayanan Bulgarların attığı bir gülle yanı başında
patlar ve sağ dizi parçalanır. Bacağının kesilme tehlikesi karşısında şarapnel
parçalarının temizlenmesi için uyutulmadan, uyuşturulmadan canlı canlı ameliyat
olur. Doktorların raporuyla Gazi ünvanıyla savaştan çekilir. Ve o günden
itibaren Topal lakabıyla anılır.
1.Dünya
Savaşı patlak verip Giresun’a seferberlik emri geldiğinde Topal Osman
duramaz. Gönüllü toplamaya başlar. Topladığı gönüllü sayısıyla yetinmeyip
Trabzon Hapishanesini basarak mahkumlara kapıları açar ve onlardan da katıp 250
civarında askeri birliği ile Doğu Cephesine katılırlar. Ruslara karşı gerilla
yöntemiyle savaşır ve düşmana önemli zayiatlar verirler. Topal Osman’ı ele
aldığı yazısında Ayşe Hür, Doğu cephesinden ayrılışını Arif Cemil gibi yazıları
ciddiye alınmayacak birinin kitabını kaynak göstererek asker kaçaklığı
olarak adlandırır. Her iki savaşa da gönüllü olarak katılmış bir asker için
haksız bir ithamdır bu. Bu ve başka ithamlardaki amaç, asıl eleştirilerine güç
sağlayacak etkileyici yaftalamalar oluşturmak ve okuyucunun zihninde kötü adam
imajı yaratmaktır. Objektiflik, eleştirilecek yerde eleştirmeyi, takdir
edilecek yerde övmeyi, hatalarını da başarılarını da, kahramanlığını da,
zalimliğini de olduğu gibi aktarmayı gerektirir. Topal Osman’ın Doğu
cephesinden ayrılışının sebebi yakalandığı tifo nedeniyle çürüğe ayrılmasıdır.
Bu sıra
Rusya’da 1917 Ekim devrimi olduğundan Ruslar geri çekilmeye başlamıştır ama
Topal Osman’ın gönüllü gerilla birlikleri bu çekilme sırasında da Rus ordusuna
önemli kayıplar vermiştir. Burada belirtmek gerekir ki; Bolşevik Devrimi Milli
Mücadele için bir mucize gibi olmuştur. Eğer Rusya’da devrim olmasaydı işgalci
ülkelerden biri de Rusya olacaktı. Tersine düşman yerine dost kazanıldı ve
destek alındı. Rus işgali sırasında daha önce Osmanlı hükümetleri tarafından
yerlerinden sürülen ve bir kısmı Rusya’ya geçen Rumlar geri gelmeye başlamışlar
ve Rum çeteleri Samsun, Merzifon, Amasya bölgelerinde örgütlenmeye devam
etmişlerdi. Hatta kasım ayı içinde Merzifon yöresindeki bazı Türk köylerini
yağmalamışlardı. Hamdi adlı bir teğmenin askerleriyle dağa çıkması ve Türk
köylülerini örgütlemeye başlaması üzerine İtilaf Devletleri, İstanbul’daki
hükümeti, durumu kontrol etmemekle, dolayısıyla Mütareke’yi ihlal etmekle
suçlayacaktı. Bu suçlama bölgeye bir müfettiş isteğine dönüşecek ve Mustafa
Kemal’e Anadolu yolunu açacaktı.
Topal Osman,
memleketine döndüğünde Karadeniz’de Rum çeteleri azmıştı. Osmanlı’nın yenik
ilan edilip Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Rum çetelerin Pontus
hayalleri daha da alevlendi ve saldırıları arttı. Topal Osman bu sırada
Giresun’a belediye başkanı seçildi. Kabadayı ve mangal yürekli yapısıyla Topal
Osman bu gelişmelere kayıtsız kalamazdı. Sinop’tan Batum’a kadar olan bölgede
Pontus egemenliği oluşturmak isteyen Rum çetelerin önündeki tek engel
Giresun’du ve oraya yoğunlaştılar.
Ancak Topal Osman’ın mukavemetiyle
karşılaştılar. Topal Osman onların anlayacağı dilden eylemlerle ve her
eylemlerine misliyle karşılık vererek çetelerin belini kırdı. Rum ve
Ermenilerin şikâyeti üzerine Ermeni tehcirinde suç işlediği gerekçesiyle
hakkında tutuklama kararı çıktı. Bunun üzerine Şebinkarahisar bölgesine
çekildi. Kısa zaman içinde sert girişimleriyle bu şikâyeti geri aldırtmayı
başarmış ve padişah Vahdettin tarafından hakkındaki tutuklama kararı
kaldırılmıştı.
8 Mayıs
1919’da bir Yunan gemisinin Kızılhaç heyetini Giresun’a getirmesiyle
Taşkışla’ya önce Kızılhaç bayrağı, ardından da Pontus bayrağı çekilir. Topal
Osman ve adamları bir operasyon ile bayrağı indirip yerine Türk Bayrağını
dikerler. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali üzerine de Giresun’da büyük bir
miting tertipleyerek işgali protesto ederler. Artık Topal Osman Anadolu’nun
Karadeniz’den duyulan sesi olmuştur.
Falih Rıfkı
Atay’a göre Topal Osman basılan her Türk evine karşı üç Rum evini basmak,
mezarını kendine kazdırıp diri diri adam gömmek, vapur kazanlarında kömür
yerine canlı adam yakmak gibi zulüm ve işkencelerle bölgeyi Rumlardan tamamen
temizlemişti. Bu yazılanlar aşırı abartılı da olsa Topal Osman’ın Rum çetelere
karşı çok acımasız davrandığını göstermektedir. Dr. Rıza Nur, Topal Osman’a
“Rum köylerinde taş üstünde taş bırakma” dediğini onun da “Öyle yapıyorum ama
kiliseleri ve iyi binaları lazım olur diye saklıyorum” karşılığını verdiği
iddia eder. Rıza Nur’un “Onları da yık, hatta taşlarını uzaklara yolla, dağıt.
Ne olur ne olmaz, bir daha burada kilise vardı diyemesinler’ demesi üzerine
Topal Osman “Sahi öyle yapalım. Bu kadar akıl edemedim” demiştir.
Yunanlı bazı
araştırmacılar, 1914-1923 arasında 300 bin Pontuslu Rum’un öldürüldüğünü öne
sürer. Tabi ciddiye alınacak bir iddia değildir. Rum tarihçi Stefanos Yerasimos
ise hesaplamalarının Rum kaybının 65-70 bin rakamını verdiğini söyler. Bu
hesaplamalara Rusya’ya göç eden Rumları katıp katmadığını bilemiyoruz.
Genelkurmay rakamlarına göre aynı dönemde Rum çeteciler tarafından öldürülen
Türk sayısı 1.817 olduğuna ve Topal Osman bire karşı üç misli karşılık
verdiğine göre Rum kayıplarının 5-6 bin civarında olması gerekir.
Soykırım-katliam iddiacılarının rakamları 10 misli yükselterek insanlar üzerinde
daha fazla etki yaratma niyetlerini bilmekteyiz. Bu abartılı rakamları Ermeni
tehcirinde ve Dersim isyanında da görmekteyiz. Tehcirdeki 150 bini 1,5 milyar ,
Dersim’deki 9 bini 90 bin yapmışlardır. Sayı küçük de olsa, önemli olan masum
insanların katledilmesi, canından-malından-evinden-yurdundan edilmesidir. Bunu
yapan Rum Vasil de olsa, Türk Osman da olsa eleştirilmesi, lanetlenmesi gereken
insanlık dışı bir olaydır. Tabi asıl gerçekleri ve sorumluları da ortaya
koyarak. Aynı Ermeniler gibi acı bir fatura ödeyen Pontus Rumlarının uğradığı
felaketin asıl suçlusu kendi içlerinden çıkan çeteler ve onları kışkırtan
emperyalistlerdir.
Katledilen Rumların Megalo idea ve Pontus milliyetçilik
ideolojisinin cazibesine kapılan, karşısındakinin gücünü küçümseyen buna
karşılık kendi gücünü ve emperyalistlerin desteği abartan hayalperest çete
liderlerinin kurbanları olduğu açıkça ortadadır. Onların ulusalcılıkları,
milliyetçiliklerini eleştirmeyenler, işgalcilere ve isyancılara karşı
savunma yapanların ulusalcılıklarını sorgulamakta iki yüzlü siyaset
izlemektedirler. Bu noktada “Hırsızın hiç mi suçu yok?” sorusu gibi “Topal
Osman’ın hiç mi suçu yok? Sorusu sorulabilir.
Elbette var ama öncelikle Topal
Osman’ları yaratanlara bakmak gerekir.
Tarih 29
Mayıs 1919’u gösterdiğinde Samsun Havza’da davet üzerine Mustafa Kemal’le
görüşür ve ona büyük bir güven duyar. Aslında İngilizlerin isteği ve Saray’ın
emri üzerine Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkınca yapacağı işler arasında Topal
Osman’ı ve çetesini yakalayıp etkisiz hale getirmesi de vardır. Ama Mustafa
Kemal Rum ve Ermeni çetelerine karşı verdiği mücadeleden dolayı Topal Osman’ı
takdir eder. Mustafa Kemal özetle şöyle der:
“- Görüyorum ki, vatansever duygular taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bugünkü yolun, o günkü açtığın çığırdan gelmektedir. Memleket kurtuluncaya kadar, içinde bir tek dış ve iç düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen, Karadeniz köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çetin derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkaracaksın. Bir alay teşkil edeceksin. Bu alayın kumandanı olacaksın. Sana genç ve atak subaylar vereceğiz. Pontusçular hangi usulleri kullanıyorsa, siz de o usulleri çekinmeden kullanın. Vatanı kurtarmakta bu son şansımızdır. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak, tarihten siliniriz”
“- Pontus belasının temizlenmesini tamamıyla senin tecrübeli ellerine bırakıyorum.
Giresun Beldesi seni destekliyor hiç durma teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bir fiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontuscular ve Rumlar kaçsın. Onlar bir kere kanunsuz yola adım atar göründüler mi zamanla hepsini temizleriz” der. Artık Topal Osman Mustafa Kemal’den aldığı talimatlarla hareket edecek ve daha özgüvenli olacaktır.
“- Görüyorum ki, vatansever duygular taşımaya gençliğinde başlamışsın. Senin bugünkü yolun, o günkü açtığın çığırdan gelmektedir. Memleket kurtuluncaya kadar, içinde bir tek dış ve iç düşman kalmayıncaya kadar çarpışmak zorundayız. Sen, Karadeniz köy ve şehirlerini koruyacaksın. Çetin derme çatma bir kuvvet olmaktan çıkaracaksın. Bir alay teşkil edeceksin. Bu alayın kumandanı olacaksın. Sana genç ve atak subaylar vereceğiz. Pontusçular hangi usulleri kullanıyorsa, siz de o usulleri çekinmeden kullanın. Vatanı kurtarmakta bu son şansımızdır. Bu mücadeleyi kaybedecek olursak, tarihten siliniriz”
“- Pontus belasının temizlenmesini tamamıyla senin tecrübeli ellerine bırakıyorum.
Giresun Beldesi seni destekliyor hiç durma teşkilatını yap. Git reislik makamına otur. Şehir bir fiil senin ve adamlarının işgalinde bulunsun. Sen kaçıp dağa çekileceğine Pontuscular ve Rumlar kaçsın. Onlar bir kere kanunsuz yola adım atar göründüler mi zamanla hepsini temizleriz” der. Artık Topal Osman Mustafa Kemal’den aldığı talimatlarla hareket edecek ve daha özgüvenli olacaktır.
Nitekim
Erzurum Kongresinde Mustafa Kemal’e muhalif olan Trabzon ve Giresun
temsilcilerinin kongredeki olumsuz tavırlarını haber almış ve onlara karşı
tutumunu değiştirmişti. Bu muhaliflerin Milli Mücadele hareketini eleştirmeleri
üzerine bunlara cephe almış ve şehirde barındırmamıştı.
Mart 1921’de
Koçgiri ayaklanması çıkınca kendisinden yardım istenir. 47. Gönüllü alayının
başında isyanın bastırılmasında tahmin edileceği gibi başroldedir. Giresunlular
ve Topal Osman artık Milli Mücadelenin en güvenilir savaşçılarıdır. Kazım
Karabekir, Kars için gerekli 900 kişilik askeri gücü de Topal Osman’dan sağlar.
Meclis’in ve Mustafa Kemal’in de bir muhafız birliğine ihtiyacı vardır ve bu
birlik de Giresunlulardan sağlanır. Ancak Karabekir, Topal Osman bölgeden
uzaklaştığı takdirde Rumların yeniden azacağını bildirdiğinden ilk giden
birlikte yer almayıp daha sonra Ankara’ya gelir. TBMM de muhafız kıtası
bulundurma geleneği Topal Osman ve Giresunlu hemşerilerileriyle başlamış ve o
günden bu yana devam etmektedir.
Topal Osman
ve adamlarının en büyük başarısı Sakarya Savaşındadır. Savaşın kazanılması
onların sayesinde olmuştur. Mustafa Kemal savaşın kritik sürecini şöyle
anlatır:
“Sakarya
Muhaberesi sıralarında, cephemizin bir tarafında gedik açan düşmanın gediği
genişletmekte ve ilerlemekte olduğunu bildirdiler. Derhal yedekte bulunan
kuvvetlerimizden yeterli miktarda imdat gönderilmesini ve süngü hücumu ile
düşmanı eski mevzilerine tard etmelerini emrettim. Fakat aldığım cevap:
“İhtiyatla kuvvetimiz kalmadı, hepsi mevzilerde çarpışıyor. Yalnız Giresunlu
Topal Osman Ağa’nın askerleri vardır.” oldu. Tekrar verdiğim emirde: “Kim
olursa olsun, süngü hücumu yapacaklardır.” dedim. Cevap verdiler: “Bunların
süngüsü yoktur”.
Osman
Ağa’nın Karadenizli gönüllüleri milli kıyafetleri ile gelmişlerdi. Süngüleri
yoktu. Süngü yerine bellerinde eğri bıçaklar vardı. Hatırıma derhal o Karadeniz
bıçakları geldi. Hemen: ‘Osman Ağa’nın askerleri bellerindeki bıçaklarla düşman
üzerine atılıp, eski mevzilerine tard edeceklerdir’ emrini verdim.”
Eğri
bıçaklarıyla düşmana saldıran bu yiğit çocuklar Yunanlıları püskürtmeye
muvaffak oldular. Fakat çok büyük kayıp verdiler.
Mustafa
Kemal’in bahsettiği bu muharebede 42. Alay’dan H.Avni Alpaslan Bey dahil çocuğu
şehit düşmüş, sadece 84 kişi sağ kalmıştır. 47. Alay’dan ise, 285 kişi sağ
kalabilmiştir.
Sakarya
Meydan Muharebesinin Milis Binbaşısı olan Topal Osman Ağa Zafer’den sonra TBMM
tarafından Yarbay rütbesi ve İstiklal Madalyası ile taltif edilir.
Mustafa
Kemal’in Afyon ziyaretinde “Afyonkarahisar’da ve Dumlupınar’da sizin
Uşaklar da vardı!”sözleri Giresun’luların Milli Mücadele’deki yeri ve
önemini vurgular. Giresun’un düşmanı görmeyen yegâne şehir oluşunda Topal
Osman’ın ve gönüllü gerilla birliklerinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.
ALİ ŞÜKRÜ
OLAYI
Bahriye
mezunu Ali Şükrü Bey yüzbaşılığı sırasında tayin edildiği göreve itiraz edip
üstlerine karşı seviyesizce konuşunca askerlikten emekli edilmiş ve siyasete
atılmıştı. Oldukça geçimsiz ve inatçı bir mizaca sahipti. Meclise Trabzon
mebusu olarak seçilmişti. Açılışından itibaren mecliste olumsuz muhalif
tavırlarıyla dikkat çekiyordu. Gerici fikirlere sahip bir dinciydi. Said Nursi
taraftarı olup kitapları kendi matbaasında basılırdı. Mustafa Kemal’e karşı her
fırsatta mecliste problem çıkarıyor, meclis çalışmalarını engellemek için
yandaşlarıyla birlikte yoğun çaba sarf ediyordu. Kronik hale gelen
Mustafa Kemal karşıtlığıyla kürsüde konuştuğu sırada sürekli laf atarak
tartışma yaratırdı. Mecliste kavga eksik olmuyordu. Son olarak Lozan
görüşmeleri hakkında ileri geri konuşuyor kanla kazanılan savaşın masada
satıldığı suçlamalarında bulunuyordu. Bu konudaki sıkı bir tartışma
birbirlerinin üzerine yürümeye kadar varmıştı.
27 Mart 1923
tarihi akşamı Ali Şükrü Bey ortadan kaybolur. Ali Şükrü bey, üç günden beri eve
gelmemiştir. Soruşturmuşlar, aramışlar, bulamamışlardır.
Edindikleri bilgiye göre, en son Karaoğlan çarşısında Kuyulu kahvede nargile içerken Topal Osman’nın adamlarından Muhafız Bölüğü kumandanı Mustafa Kaptan’ın yanına geldiği ve beraber kalkıp gittikleri ama başka da hiçbir haber alınmadığı yönündedir.
Edindikleri bilgiye göre, en son Karaoğlan çarşısında Kuyulu kahvede nargile içerken Topal Osman’nın adamlarından Muhafız Bölüğü kumandanı Mustafa Kaptan’ın yanına geldiği ve beraber kalkıp gittikleri ama başka da hiçbir haber alınmadığı yönündedir.
Dönemin başbakanı Rauf Orbay devamını şöyle anlatıyor:
“Şevket
Bey’e otur dedim. Ve derhal gereken emirleri vererek aratmaya başladım. Aynı
zamanda Osman Ağa’nın adamıyla kahveden gittiğinden bu ağayı da aratıyordum.
Fakat Ali Şükrü Bey gibi, o da meydanda yoktu.
Devamlı
aramalar sonunda Çankaya yolundan geçen araba ekibine bağlı jandarmaların, ana
yoldan ayrılan araba izlerini tarlada sürdürmeleri sırasında yeni kazılmış bir
çukurda Ali Şükrü Bey’in ölüsüne rastlanır. Ölünün avucundaki, sımsıkı tutulmuş
bir sandalye hasırı parçasının da Topal Osman’ın evinde bulunan kırık
sandalyeye ait olduğu tespit edilince, ele sağlam bir ipucu geçirilmiş oldu.
Yakalanan Osman Ağa’nın adamı Mustafa Kaptan da Ali Şükrü Bey’i kendisinin
Topal Osman’ın evine götürdüğünü söyledi. Ali Şükrü Bey’i orada ayakta duran
Osman Ağa’nın karşısına oturtmuşlar. Ve verdikleri kahveyi içerken birdenbire
üzerine atılarak boğmuşlar. Mustafa Kaptan’ın bu itirafı ile olay tamamen
aydınlanmıştı. Bu haberi akşamüzeri meclisteki odamda çalışırken getirdiler.”
Bu
ifadelerin sahibi Rauf Orbay’ın İttihatçı ve meclisteki Mustafa Kemal
muhaliflerinin lideri olduğunu ve İzmir suikastı davasından 10 yıla mahkûm
olduğunu belirtelim.
Elde edilen
bulgular, şüphelerin Osman Ağa üzerine yoğunlaşmasına sebep olur. Atatürk Topal
Osman’ı çok sevmesine rağmen, “Adalet neyi emrediyorsa gereği yapılsın” diye
tavır koyunca, Topal Osman’ın adamlarından kurulu Muhafız Birliği lağvedilir.
İsmail Hakkı Tekçe komutasındaki yeni muhafız birliği ile Mustafa Kemal’e karşı
isyan çıktığı zannına kapılan Topal Osman’ın adamları arasında 1 Nisan’ı 2
Nisan’a bağlayan gece sabaha kadar süren bir çatışma çıkar. Topal Osman
öldürülür. Başı da gövdesinden ayrılarak alelacele gömülür. Hakkında idam
kararı olduğundan ertesi gün cesedi mezardan çıkarılarak, ayaklarından asılmak
suretiyle meclis önünde teşhir edilir. Daha sonra cenazesi Giresun’a gönderilir
ve büyük bir cenaze merasimiyle Giresun Kalesi’nin kuzey yamacındaki Kurban
Dede Türbesi’nin yanına defnedilir.
İki yıl sonra Atatürk’ün emriyle kalenin en yüksek yerine anıt mezar yaptırılarak1925 yılında na’şı buraya naklettirilir.
Ali Şükrü
Bey cinayeti üzerinde soru işaretleri giderilememiş olup hala bir tartışma
konusudur.
Atatürk
karşıtları, Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi emrini Mustafa Kemal’in vermiş
olabileceğini iddia ederler. Bu iddia, aynı Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının
katlinin Mustafa Kemal’in emriyle yapıldığı iftirası gibi dayanaktan yoksundur.
Bunlara göre Atatürk sözde bir taşla iki kuş vurmuş, hem Ali Kemal belasından
hem de Topal Osman yükünden kurtulmuştur. Mustafa Kemal’in yapısı bu tür
tertiplere uygun olmadığı gibi, muhaliflerinden kurtulmayı da onları öldürtmek
suretiyle düşünecek kadar dar kafalı değildi. Böyle bir yapıya sahip olsa bile
cinayetin ortaya çıkarılması halinde Topal Osman’ı konuşmadan ortadan
kaldırabilme riskini asla göze almazdı.
Topal
Osman’ın Milli Mücadeledeki kahramanlıklarından dolayı herkes tarafından takdir
edilmesi onu şımartmış mıydı? Acaba meclisin hesabının kendisinden sorulduğu
havasında mıydı? Ali Şükrü Bey’in olumsuz muhalefeti ve meclisi karıştırması
Topal Osman’ın durumdan vazife çıkarmasına mı sebep olmuştu?
Ali Şükrü
Bey ne kadar olumsuz muhalefet yaparsa yapsın, ne kadar yanlış fikirlere sahip
olursa olsun bu onun cezalandırılmasını hele hele öldürülmesini asla
gerektirmezdi. Bu tür cinayet ve suikastlar fanatik İttihatçı kafasının
ürünleri olabilirdi ancak. Ama neden ve nasıl?
Üzerinde
durulması gereken asıl nokta; Ali Şükrü Bey’i gerçekten Topal Osman’ın mı
öldürdüğüdür. Nitekim devletin resmi belgelerinde “Ali Şükrü Bey’i öldürdüğü
zannedilen Osman Ağa…” ifadesi kullanılmaktadır. Ali Şükrü Bey’in cesedinin
sanki kolayca bulunması için kolu dışarda olacak şekilde basit bir çukura
gömülmüş olması ilginçtir. Avucunda sıkıca tuttuğu hasır parçaları da. Topal
Osman’ın çatışma günü Mustafa Kemal’le görüşme isteğinin geri çevrilmiş olması,
bunun üzerine adamlarıyla Çankaya’yı basması ama Mustafa Kemal orada olmadığı
için görüşememesi de ayrı bir soru işaretidir. Çankaya’nın bir baskın olmadığı,
Mustafa Kemal’e karşı bir saldırı olduğunu sandıkları için onu kurtarmak
amacıyla Çankaya’ya girdikleri Topal Osman’ın adamlarından Haliloğlu Rasim
tarafından aktarılır. Olay günü Mustafa Kemal’in çarşaf giyerek Çankaya’dan
kaçtığı iddiası ise kanıtlanamamıştır. Kaldı ki doğru olsa bile güvenlik
açısından bu yola başvurulması gayet normaldir.
Cinayetin
Mustafa Kemal’e ya da Topal Osman’a karşı bir komplo olduğu iddiaları da
tartışılan varsayımlar arasındadır ki cesedin kolayca bulunması bu iddiayı
güçlendirmektedir. En güçlü bilgi olan Topal Osman’ın adamı olduğu iddia edilen
Mustafa Kaptan’ın ifadesiydi ki acaba gerçekten Topal Osman’ın adamı mıydı? Ya
da gerçekten bu ifade onun muydu? Öyleyse cinayete karışmasına rağmen neden
serbest bırakılmıştı? Ayrıca Topal Osman’ın yaralı olarak yakalanmasına rağmen
İsmail Hakkı Tekçe tarafından başına ateş edilerek öldürülmüş olması da normal
değildir. Topal Osman’ın yaralı haldeyken Hakkı Tekçe’ye ateş ettiği, bunun
üzerine Hakkı Tekçe’nin Topal Osman’ı vurduğu açıklaması ne derece doğrudur?
Ali Şükrü
Bey’in cesedi incelendiğinde başında derin bir bıçak yarası varken, Topal
Osman’ın cinayetin işlendiği iddia edilen odasında neden kan lekesi yoktur da
kahve lekesi vardır? Kan lekesini temizlemiş olsalar, kahve lekesi de
temizlenmiş olmaz mıydı?
İsmail Hakkı
Tekçe’nin sıkı bir İttihatçı olması, Mustafa Suphi’lerin katili Yahya Kâhya’yı
öldürtmesi, Ali Şükrü Bey’in İttihatçı düşmanı oluşu, Kahya Yahya’nın
öldürülmesi meselesini mecliste soruşturmaya açtırması ve Topal Osman’ın Milli
Mücadele sırasında İttihatçıların lideri Enver Paşa’nın Anadolu’ya girmesini
engellemesi soru işaretlerini arttırmaktadır. İsmail Hakkı Tekçe’nin uzun
yıllar sonra Yahya Kâhya’yı kendisinin öldürdüğünü itiraf etmiş olması da Ali
Şükrü Bey cinayetinde dikkatleri üzerine çekmektedir. İttihatçı çetenin
en azılısı olan Ziya Hurşit de bu şüpheli grubun içindedir. Mustafa Kemal’i
meclis çatısına açtığı delikten vurmayı bile planlayan Ziya Hurşit, İzmir
suikastının baş aktörlerindendir ve idam edilenler arasındadır.
Keşke Topal
Osman yaralı olarak yakalanmış olsaydı ve adil bir yargılama ile İsmail Hakkı,
Ziya Hurşit gibi diğer şüpheliler de sorgulanarak dava aydınlanmış
olsaydı…
Belki de bir
çılgın Türk’ü, Milli Mücadelenin gerçek bir kahramanını mebus katili olarak
anmazdık.
Son olarak
şu söylenebilir: Siyaset, kahramanları katil, yurtseverleri hain durumuna
getirebilir. Yurtsever Kuvayi Milliyeci Çerkes Ethem’i hain yapan siyaset,
kahraman Kuvayi Milliyeci Topal Osman’ı da katil yapmıştır.
Haber Kaynağı : Bilimsel Felsefe
Serdar Kaangil
Kaynakça:
Kutsal İsyan
2. cilt, Hasan İzzettin Dinamo
Milli
Kurtuluş Tarihi 3.cilt, Doğan Avcıoğlu
Topal Osman
Olayı, Cemal Şener
Tek Adam,
Şevket Süreyya Aydemir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.