27 Haziran 2014 Cuma

Uğur Mumcu'nun BOP'u Deşifre Etmesinin Sonucu- Faili Meçhul






Vurulduk ey halkım, Unutma Bizi 


Dağ gibi kara yağız birer delikanlıydık,
Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.
Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken
bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı
kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini,
yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.
Ecelsiz öldürüldük
Dövüldük, vurulduk, asıldık…
Vurulduk ey halkım, unutma bizi
Yoksulluğun bükemediği bileklerimize, çelik kelepçeler takıldı.
İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez,
İsteseydik, diplomalarımızı mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık.
Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık.
Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu.
Yüreğimiz işçiyle birlikte attı, köylüyle birlikte attı.
Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma.
Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Fidan gibi genç kızlardık; hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden.
Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında işkencecilerin acımasız ellerine terkedildik.
Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.
Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,
taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi.
Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi.
Ölümcül hastaydık.
Bağırsaklarımız düğümlenmişti.
Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acımaksızın. Gelinliklerimizin
ütüsü bozulmamıştı daha.
Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk.
Vicdan sustu.
Hukuk sustu.
İnsanlık sustu.
Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Kanserdik; ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde.
Uydurma davalarla kapattılar hücrelere.
Hastaydık.
Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki.
Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık.
Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık
önlerine.
Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.
Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük.
Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük.
İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük.
Adana’da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.
Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.
Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.
Mezar taşlarımıza basa basa, devleri yönetenler gizli emellerle,
başlarımızı ezmek
kanlarımızı emmek istediler.
Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.
Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi.
Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk, komünist dediler.
Ülkemiz bağımsız değil dedik, kelepçeyle geldiler üstümüze.
Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız
bayrağımızı daha da dik tutabilmekti çabamız.
Bir kez dinlemediler bizi.
Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi.
Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık.
Bir kadın eline değmemişti ellerimiz.
Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha
Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına.
Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç.
Mezar toprağı gibi taptaze,
mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.
Asıldık ey halkım, unutma bizi.
Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar,
ağabeyimiz, babamız yaşındaydılar.
Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı, ya da susmuşlardı bütün olan bitenlere.
ÖFKELERİNİ BİR GÜN BİLE KARŞISINDAKİLERE
BAĞIRMAMIŞ İNSANLARIN GÖZLERİ ÖNÜNDE ÖLDÜRÜLDÜK.
Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına.
Batı uygarlığı adına, bizleri bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldürüldük ey halkım, unutma bizi.
Bir gün mezarlarımızda güller açacak
ey halkım, unutma bizi.
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak
ey halkım unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz
simdi hep birlikteyiz
ey halkım, unutma bizi.

Uğur Mumcu

70′lerin bazı hızlı solcuları 12 Eylül döneminde Özal’a destek verip liberal takılmaya başladıklarında, o baskıcı ortamda cesur kalemini konuşturmayı sürdüren Uğur Mumcu, bu eski solcuları “dönek liboşlar”, “erkek papatyalar”, “liberal tosuncuklar” diye eleştiriyordu Cumhuriyet’teki köşesinden.
Parayı görüp palazlanan ve gömlek değiştiren Mehmet Barlas, Cengiz Çandar, M.Ali Birand ve Çetin Altan ile oğullarını küresel emperyalizmin Türkiye’deki basın ayağı ve ajanları olarak nitelendiriyordu. Savundukları düzene de “Alaturka kapitalizm” ve “Arabesk liberalizm” adını vermişti.
O dönemin 12 Eylül yalakalığı yapan, bugün ise tertipçilerin tetikçiliğini üstlenip sözde darbe karşıtlığıyla yurtseverlere saldıran Altan’lara şöyle diyordu Uğur Mumcu:
“Cuntacı, holding soytarısı liberal tosunlar”

Evet, Uğur Mumcu Kemalist bir devrimci ve yurtsever bir sosyalistti.
Oğlu o dönemde ulusalcılık kavramının olmadığını söyledi. Doğrudur, o dönemde ulusalcılık kavramı olmadığından o kendisini Türk sosyalisti, Kemalist devrimci şeklinde ifade ediyordu. Bugün yaşasaydı elbette ulusalcılarla omuz omuza olurdu.

“Ne şeriat ne darbe” diyenlerin başında gelirdi. Ve hoşa gitsin gitmesin ama yine sosyalizmi savunurdu.
Kürtçülük kuyruğuna takılmış sözde solcularla yaptığımız tartışmalarda gördük ki çoğunun da ortak saldırısı Kemalizm’e idi.
,
Neredeyse tüm sorunların sebebi olarak Kemalistleri görmekteydiler.
O yüzden de üçlü şer ittifakına destek vermekteydiler. Dinci-Kürtçü-Liboş ittifakının ortak hedefi öncelikle Kemalizm’in tasfiyesi idi.

Hâlbuki Kemalizm demek, bağımsızlık demekti. Kemalizm demek, yurduna, halkına sahip çıkmak demekti. Kemalist demek, anti emperyalistlik demekti. Kemalistler bunu pratikte kanıtlamışlardı.
Ama pratiği olmayan, lafta emperyalizme-faşizme karşı olanlar gördük ki dönüverdiler. Emperyalizmi, kapitalizmi savunmaya başladılar. “Bu çağda Bağımsızlık neymiş?” dediler. “Ben bu vatanı bir kiraz ağacının gölgesine ve bir çift kadın memesine satarım.” diyebildiler. Onlara nasıl güvenelim?
İşin tuhafı bunlar demokrasi neferi kesildiler, AB-ABD’yi arkalarına alarak.
Buyrun devrimci-demokrat görün:

Kürtlere “Kart-Kurt diye karda gezen dağ Türkleri” lafının da bir Kemalist tarafından 20 yıl önce nasıl eleştirildiğini ve Kemalistlerin gülüşmesine sebep olduğunu görün:
Özgürlük ve demokrasi savaşçısı Uğur Mumcu’yu ve diğer Kemalist aydınları katlettiren güçle, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Doğu Perinçek,  Mehmet Haberal ve diğer yurtsever aydınları hapse tıktıran güç arasında bir ilişki var mı ? ABD, CİA-MOSSAD ya da Gladyo-derin devlet bu işin neresinde?

 Faili meçhul cinayetlerden  Kemalist Tasfiyeye

Bugün yaşananları doğru tahlil edebilirsek, dün yaşananların sebebini daha iyi anlayabiliriz. Dün yaşananları çözebilirsek; bugünkü amaçlarını çıkarabiliriz.Uğur Mumcu’lar öldürülmeseydi, medyada bu kadar kalitesiz, bu denli şarlatan yazarlar gözümüze baka baka aşağılık yalanlarını konuşabilirler miydi?
Bu tezgahlar, bu alçak komplolar bu kadar kolay kurulabilir miydi? Boşuna öldürülmediler. Bir anlık öfkenin değil, 70 yıllık niyet ve emellerin bir aşamasıydı. Ve o aşama ABD’nin ve İsrail’in planlarıyla kesişti.

Niyet ve planları, soğuk savaş döneminin kapanması ve ABD’nin yeni dünya düzeni projesiyle ve o projenin Ortadoğu ayağı olan BOP’la örtüştü.Ortadoğu planlarının önündeki en büyük engel  Kemalistlerdi. Nitekim Uğur Mumcu’nun öldürülmeden önceki son yazılarından biri bu hain plana ışık tutuyordu. 7 Ocak 1993’te kaleme aldığı “MOSSAD ve Barzani” başlıklı yazısında Barzani ile MOSSAD ve CİA arasındaki ilişkileri ortaya koyuyordu. Ve yazısını şu sözlerle tamamlıyordu:

“Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD’ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?”

Ertesi gün yazdığı “Ültimatom” adlı yazısında ise Uğur Mumcu şöyle diyordu:





“Yakında yayımlanacak bir kitabımda, Kürt milliyetçileri ile istihbarat örgütleri arasındaki ilişkilere ışık tutacak çok ilginç belgeler açıklayacağım!..”

Belli ki Uğur Mumcu ipin ucunu yakalamıştı ve bu izi sürdürdüğünde çorap söküğü gibi ardındaki sırları çözebilecekti. PKK’nın kimler tarafından kurdurulduğunu ve kimler tarafından ne amaçla kullanıldığını ortaya serecekti. Mumcu, ne yazık ki bu belgeleri açıklamaya fırsat bulamadı!..

Ve ne ilginçtir ki günümüzün işbirlikçileri, geçmişte Uğur Mumcu’yu ajanlıkla suçlayacak kadar alçalanlar ve katledilişinden sonra onu demokrasi şehidi saymayacak kadar densizleşenlerdir. Uğur Mumcu yaşasaydı; Ergenekon tertibinin ilk kurbanlarından olurdu muhtemelen. Ama bu tertipte yer alanların ipliğini pazara çıkarır, hukuk adına yapılan kepazelikleri dünyaya duyururdu.

Bugün gelinen nokta; Gericilerin ve bölücülerin zafer naraları atacakları bayramlarının 
arifesidir. Ama arife daha bitmedi! Çünkü çökerttiklerini sandıkları Kemalistler, susturduklarını zannettikleri yurtseverler yeniden ayağa kalktı, uyuyan dev uyanmaya başladı. Bu uyanışın karşı devrimcilerin arifesini uzatacağı kesin. Arifenin sonunun ise kime bayram olacağı şu an meçhul. Umudumuz halkın bu uyanışının   durdurulamayacak coşkun bir sele dönüşmesi ve karşı devrimcilerin, tertipçilerin bu coşkun selin önünde yıkılıp gitmeleridir. 

Haber Kaynağı: Bilimsel Felsefe
 Serdar Kaangil


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.