Cihan Dura |
İki Mustafa Kemal vardır:
Biri ben, et ve kemikten…, diğeri sizler, ölümsüz olan.
M. K. Atatürk
-Millî
Mücadele sırasında, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ve daha sonra
1937’de Suriye vesilesiyle, Araplarla olan ilişkilerimiz hakkındaki
görüşlerimi şöyle ifade etmiştim:
-Araplara
karşı siyasi formülümüz şudur: Her millet kendi içinde bağımsızlığını
kazandıktan sonra, “konfederasyon” halinde birleşmek.
-Bugün
tutsaklık elemleri altında inleyen birçok dindaşımız vardır. Bunlar için
de, kendi muhitlerinde bağımsızlıklarını kazanmaları ve tam bir
bağımsızlık ile ülkelerinin gönenç ve yükselmesine gayret sarf etmeleri
en büyük dileklerimizdendir.
-Musul
Türk’tür. Bu hakikati hiçbir şey değiştiremez. Musul vilayeti büyük
petrol zenginlikleri ve bir stratejik set olması bakımından, bizim için
esaslı bir öneme sahiptir. Avrupa’daki bütün milli sınırlar bugün
stratejik değerlendirmeler üzerine kuruludur. Bizim aynı prensibi kabul
etmemize neden engel olunsun?
-Ben
milletimin mevcudiyetini kurtarmak için işe başlarken, ne yazık ki,
Suriye’yi, Irak’ı, bütün İslam dünyasını, zorunlu olarak biraz ihmal
etmek mecburiyetinde kalmıştım. Çünkü bütün bu âlemi toplayan büyük
imparatorluğun enkazını, bizim kadar dostlarımız ve dindaşlarımızın da
görmüş olduklarını biliyorum. Ben şahsen bütün camia için gayret sarf
etsem bile bazı kitlelerde hâsıl olmuş bulunan zihniyetler, bizi
birbirimize yaklaştırmayacak kadar önemli idi. Bu nedenle, ben bütün
kuvvetimi ve kudretimi, yalnız bu imparatorluk içindeki Türk olan unsura
hasretmek zorunda kaldım. Ancak bu işi yaparken çok emindim ki
yüzyıllardan beri birlikte yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar
ayrılamazlar. Yalnız, imparatorluğun yarattığı birtakım yanlış
anlamaların unutulabilmesi ve nihayet birlikte yaşamış bu insanların
birbirlerini anlayabilmesi için belli bir zamanın geçmesi lazımdı. Bu
günün henüz gelmiş olduğuna itiraf ederim ki kani değilim. Fakat o
dediğim gün gelecektir.
-
İşte bu hakiki güneşin doğduğu günü anlamak için, biz ve dostlarımız,
güneşi saymayanların haksız baskılarından ilham almak için daha fazla
beklememeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti gayet açık konuşmak
mecburiyetindedir. Ben söylüyorum ki, İslam âlemi, Suriye milleti ve
devleti tamamıyla ve kesinlikle bağımsız olmalıdır. Bunu, burada
söylediğim gibi, Fransızların ve dünyanın önünde tekrar etmek, benim
için şeref ve zevktir. Bizim, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir
mevcudiyetten asla korkusu olmadığı içindir ki, ben bu sözleri böyle
açıkça söylüyorum.
-Ben
makul olmayan bir şeyi hayatımda asla düşünmedim. Dünyanın, insanlığın,
hakiki mantıklı gördüğü bir şeyi, hangi millet olursa olsun, bir takım
makul olmayan ve adi çıkarlar peşinde koşarak onu yapmamaya girişirse,
ben, kuvvet kullanmadan onların mağlup olacağına eminim.
-Fransız
hükümeti aklını başına toplasın. Daima Türkiye Cumhuriyeti’nin arzu
ettiği şey, Suriye’nin bağımsız bir İslam devleti olmasıdır. Fakat
Fransızlar bunu istemiyorlar. Suriye’yi kıskıvrak ellerine almak
istiyorlar. Fransızlar bizimle ve Suriyelilerle dost olurlarsa, elbette
daha iyi olur. Fransızlar Suriyelileri adam yapmak istiyormuş. Fakat
önce kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik
insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur.
-Bütün
kabahat Osmanlı İmparatorluğu’ndadır. Balkan Harbi sonunda Gelibolu’da
idim. Ben Talat Paşa’ya teklif ettim. “Suriye’ye, Irak’a bağımsızlık
veriniz,” dedim. Talat Paşa “bunu başkasına söyleme, seni asarlar” dedi.
Fakat yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi, Türkiye, Suriye ve Irak,
ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş olacaklardı, bağımsız
Türkiye, Suriye ve Irak... Belki çok karmaşık şeyler oldu. Suriyelileri,
Iraklıları yanlış yollara sevk eden durumlar oldu. Fakat artık bunlar
değişti. Fransızlarla, İngilizlerle, herkesle dost olalım; fakat
benliğimizi kaybetmeyelim. Onlar da artık bizim varlığımızı, değerimizi
anlasınlar, bağımsızlığa hürmet etsinler. Onlar bizi köle olarak kabul
ederlerse, bundan elbette memnun olunmaz. Emir altında olamayız.
-Ben
makul olmayan şeyleri kabul etmemiş olmakla iftihar ederim. Bir Fransız
generali gelsin, bütün bir millete hükmetsin. Suriyeliler henüz olgun
değilmiş. Fransızlar acaba ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih ne yazık
ki, yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmel şekilde medeni iken,
acaba Fransızlar ne durumda idi? Daha birçok sorunlarımız vardır. Fakat
ve ne yazık ki, bunların ortaya konulması için kuvvet lazımdır. Biz
kuvvet yapabiliriz. Türkiye kuvvetini kurmuştur. Suriye mükemmel şekilde
kuvvet yapabilir. Fakat Suriyelilerin ellerini kollarını bağlamışlar.
Çözünüz onları, koparınız o bağları! Biz Türkler, sizi seven
dostlarınız. Tabii bu sorunları diplomatik kanalla takip edeceğiz. Fakat
onlar bize galebe çalamazlar.
-Ben
ve hükümetim Suriye’nin bağımsızlığını istiyoruz. Eğer Fransızlar engel
olursa, Fransızlara da söyleyecek sözlerimiz vardır. Ona da kefilim.
Suriyelilerin ordusu yoktur. Fakat bizim ordumuz yeter. Söz veriyorum:
İcap ederse girerim ve sonra yine çıkarım. Dilerim ki, buna mecbur
olmayalım. Kesinlikle bırakamam. Suriye’yi terk etmek istemiyorlar.
Fakat terk edeceklerdir. Siz Suriye’yi yönetenler! Bir kere tutununuz,
ordu yapınız. Kokmayınız. Bir şey yapamazlar. Kuvvet kullanmazsanız, her
şeyi yaparlar. Bundan emin olunuz.
KAYNAK: Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.