22 Ekim 2014 Çarşamba

Daha Fazla Projelerle, Daha Fazla Yurttaşlarımıza....

Cihan Dura


 




“Atatürkçüyüm” diyen çoğu aydınımızın üzücü bir alışkanlığı vardır, kroniktir, yaygındır.
Sürekli halkı eleştirirler, halkı küçük görürler; onlara göre halk cahildir, uyumaktadır. Kendileri ise kusursuzdur, sütten çıkmış ak kaşıktır. Halktan uzak dururlar.
Ne kadar yanlış ve zararlı bir tutum!...

Bir kere aydınlarımız, okumuşlarımız unutmasınlar ki, halk aydının aynasıdır: Halka hangi niteliği atfederlerse, kendilerini de aynısıyla nitelemiş olurlar.
İkincisi, aydının görevi halkın ayağına gitmektir. Onunla kaynaşmak, onunla hemdert olmak, onu tanımak ve aydınlatmaktır. Bu onun aslında minnet borcudur.

Atatürk, aydının bu görevi üzerinde önemle durmuştur. Örneğin, Halkçılık İlkesi kapsamında şöyle der:
Milletçe geri kalışımızın ana sebeplerinden biri aydınlarımızla halk arasındaki uyum yokludur. Oysa başarı için, ülkeyi kurtarmak için aydınla halkın zihniyeti arasındaki ayrılığı durdurmak gerekir. Bu ikisi arasında doğal bir uyum olmalıdır.
Çok temiz kalplidir bizim halkımız, ilerlemeye çok yeteneklidir. Bir kani olursa muhataplarının kendisine içtenlikle hizmet ettiklerine, her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Demek ki aydınlar her şeyden önce, millete güven vermek zorundadır.
Halka yaklaşmak, halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir. Gençlerimiz ve aydınlarımız hangi hedeflere, ne için yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi zihinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice sindirilebilir ve kabul edilebilir bir hale getirmelidir. Aydınlarımız, özellikle de öğretmenlerimiz her vesileden yararlanarak halka koşmalı, halk ile bir arada olmalıdır. Bunda başarılı olmak için de aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal bir uyum olması gerekir. Bunun anlamı şudur: Aydın sınıfının halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır. 

‘***’
Türkiye’de her okumuş böyle midir, halkı hâkir görüp ondan uzak mı durur? Ne mutlu ki, böyle değildir. Halka gitme konusunda az da olsa sevindirici örnekler var. Birini epey önce Aydınlık [23.7.2012]  gazetesinde okumuştum. “Üniversiteli Gençler Köylü Kardeşlerine El Uzattı” başlıklı haberi kesip saklamışım, oradan özetliyorum:
İzmir’in abla ve ağabeyleri köy yollarına düştü. Büyükşehir Belediyesi’nin Abla, Ağabey, kardeş projesine katılan üniversiteli gençler yaz tatillerinde boş durmak yerine köy çocuklarını kardeş edindi. Haftanın üç günü köylere giden gençler köylüyü tanıyor, çocuklara oyunlarla, ailelerine toplantılarla Cumhuriyet bilincini aşılamaya çalışıyor.
Proje “köy çocuklarının Cumhuriyet ilke ve değerlerine bağlı, düşünüp sorgulayan, çevreye duyarlı, farklı görüş ve inançlara saygılı, dinlemeyi bilen bireyler olarak yetişmesini” hedefliyor. Uygulanan program; yaratıcı drama, oyun atölyeleri, geleceğe yazılan mektup ile grup çalışmalarının ardından kapanış partisi ile sona eriyor. Köy gezilerinde çocukların yanı sıra annelerle de sohbet toplantıları yapılarak çocukları dinlemek ve doğru iletişim yöntemleri üzerine bilgiler veriliyor.
Büyükşehir Belediyesi Gönüllü Projeleri sorumlusu Burcu Kâğıtçı Gönenç’in belirttiğine göre 30 gönüllü abla-ağabey ile birlikte yaz boyunca 8 köyde, 350 çocuğa ulaşma hedeflenmiş. Proje bir günle sona ermiyor; çeşitli zamanlarda, örneğin önemli gün ve haftalarda abla, ağabey ve kardeşler, etkinliklere beraberce katılıyorlar. Proje kapsamında 2006 yılından beri 73 köyde 2000 köy çocuğu ile kardeşlik bağı kurulmuş.”
‘***’
Atatürk ne diyor:

“Halka yaklaşmak, halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir. Aydın sınıfının halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır” diyor.
Haydi öyleyse arkadaşlar!... Türkiye’nin dört köşesinde, benzer veya değişik daha fazla projelerle, daha fazla çocuklarımıza, gençlerimize, daha fazla yurttaşlarımıza ulaşalım; onlarla tanışalım, el ele verelim, Cumhuriyetimiz için mucizeler yaratalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.