Cihan Dura |
“Atatürkçüyüm” diyen çoğu aydınımızın üzücü bir alışkanlığı vardır, kroniktir, yaygındır.
Sürekli
halkı eleştirirler, halkı küçük görürler; onlara göre halk cahildir,
uyumaktadır. Kendileri ise kusursuzdur, sütten çıkmış ak kaşıktır.
Halktan uzak dururlar.
Ne kadar yanlış ve zararlı bir tutum!...
Bir
kere aydınlarımız, okumuşlarımız unutmasınlar ki, halk aydının
aynasıdır: Halka hangi niteliği atfederlerse, kendilerini de aynısıyla
nitelemiş olurlar.
İkincisi,
aydının görevi halkın ayağına gitmektir. Onunla kaynaşmak, onunla
hemdert olmak, onu tanımak ve aydınlatmaktır. Bu onun aslında minnet
borcudur.
Atatürk, aydının bu görevi üzerinde önemle durmuştur. Örneğin, Halkçılık İlkesi kapsamında şöyle der:
Milletçe
geri kalışımızın ana sebeplerinden biri aydınlarımızla halk arasındaki
uyum yokludur. Oysa başarı için, ülkeyi kurtarmak için aydınla halkın
zihniyeti arasındaki ayrılığı durdurmak gerekir. Bu ikisi arasında doğal
bir uyum olmalıdır.
Çok
temiz kalplidir bizim halkımız, ilerlemeye çok yeteneklidir. Bir kani
olursa muhataplarının kendisine içtenlikle hizmet ettiklerine, her türlü
hareketi derhal kabule hazırdır. Demek ki aydınlar her şeyden önce,
millete güven vermek zorundadır.
Halka
yaklaşmak, halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir.
Gençlerimiz ve aydınlarımız hangi hedeflere, ne için yürüdüklerini ve ne
yapacaklarını önce kendi zihinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları
halk tarafından iyice sindirilebilir ve kabul edilebilir bir hale
getirmelidir. Aydınlarımız, özellikle de öğretmenlerimiz her vesileden
yararlanarak halka koşmalı, halk ile bir arada olmalıdır. Bunda başarılı
olmak için de aydın sınıfla halkın zihniyet ve hedefi arasında doğal
bir uyum olması gerekir. Bunun anlamı şudur: Aydın sınıfının halka
telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır.
‘***’
Türkiye’de
her okumuş böyle midir, halkı hâkir görüp ondan uzak mı durur? Ne mutlu
ki, böyle değildir. Halka gitme konusunda az da olsa sevindirici
örnekler var. Birini epey önce Aydınlık [23.7.2012] gazetesinde okumuştum. “Üniversiteli Gençler Köylü Kardeşlerine El Uzattı” başlıklı haberi kesip saklamışım, oradan özetliyorum:
İzmir’in
abla ve ağabeyleri köy yollarına düştü. Büyükşehir Belediyesi’nin Abla,
Ağabey, kardeş projesine katılan üniversiteli gençler yaz tatillerinde
boş durmak yerine köy çocuklarını kardeş edindi. Haftanın üç günü
köylere giden gençler köylüyü tanıyor, çocuklara oyunlarla, ailelerine
toplantılarla Cumhuriyet bilincini aşılamaya çalışıyor.
Proje
“köy çocuklarının Cumhuriyet ilke ve değerlerine bağlı, düşünüp
sorgulayan, çevreye duyarlı, farklı görüş ve inançlara saygılı,
dinlemeyi bilen bireyler olarak yetişmesini” hedefliyor. Uygulanan
program; yaratıcı drama, oyun atölyeleri, geleceğe yazılan mektup ile
grup çalışmalarının ardından kapanış partisi ile sona eriyor. Köy
gezilerinde çocukların yanı sıra annelerle de sohbet toplantıları
yapılarak çocukları dinlemek ve doğru iletişim yöntemleri üzerine
bilgiler veriliyor.
Büyükşehir
Belediyesi Gönüllü Projeleri sorumlusu Burcu Kâğıtçı Gönenç’in
belirttiğine göre 30 gönüllü abla-ağabey ile birlikte yaz boyunca 8
köyde, 350 çocuğa ulaşma hedeflenmiş. Proje bir günle sona ermiyor;
çeşitli zamanlarda, örneğin önemli gün ve haftalarda abla, ağabey ve
kardeşler, etkinliklere beraberce katılıyorlar. Proje kapsamında 2006
yılından beri 73 köyde 2000 köy çocuğu ile kardeşlik bağı kurulmuş.”
‘***’
Atatürk ne diyor:
“Halka
yaklaşmak, halkla kaynaşmak daha çok aydınlara düşen bir görevdir.
Aydın sınıfının halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından
alınmış olmalıdır” diyor.
Haydi
öyleyse arkadaşlar!... Türkiye’nin dört köşesinde, benzer veya değişik
daha fazla projelerle, daha fazla çocuklarımıza, gençlerimize, daha
fazla yurttaşlarımıza ulaşalım; onlarla tanışalım, el ele verelim,
Cumhuriyetimiz için mucizeler yaratalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.