Vildan Sevil |
Görülen o ki onca yazıp çizmeye, tartışmaya karşın CB
seçiminde nasıl oy kullanacağımıza dair bir ortak tavır geliştirilemedi.
Gerek salt iktidar/diktatör karşıtı,
gerekse sistem karşıtı farklı muhalif güçler, toplumda çoğunluğu
oluşturmalarına karşın Gezi Direnişinde gördüğümüz o görkemli birlikteliği
başaramadılar.
Diktatör,
seçimi almak için her yolu kullanmaya devam ediyor. Yurt dışında yaşayanlara
VİP uçak bileti ve halka dağıtılan her türlü rüşvetten tutun da on binlerce fazla oy pusulası
basımına kadar…
Bu seçimin
birinci amacının, adaylar içlerine sinmese de diktatörün seçimini önlemek
olduğu konusunda muhalafetin çoğu birleşiyor.
Bu durumda
yapılması gerekenleri şöyle sıralamak akla yakın geliyor:
- Öncelikle
sandığa gitmek, varsa kendine yakın adaya oy vermek.
- Hiçbiri uygun
görülmüyorsa boş oy pusulasına seçimin adaletsizliğini, kendimizi ifade eden
bir aday bulunmadığını vb. sözleri yazarak geçersiz oy kullanmak. Daha önce
getirdiğim boş oy önerisinden, pusulaları şeytanın doldurabileceği uyarıları
nedeniyle vazgeçiyorum.
- Yapılan hesap
kitap sonucu, sandığa gitmediğimiz takdirde, diktatörü rızamızla ilk turda baş
tacı edeceğimiz anlaşıldı.
Bu durumda
boykot doğrudan onun işine yarayacak.
Boykot, devrime
hazır toplumlarda, sistemi sallayacak, değişime uğratacak koşulların
olgunlaştığı dönemlerde kuşkusuz kullanılacak bir yöntemdir. Sistemin dayattığı
parlamentoculukla demokrasi oyununun reddi anlamına gelir ve muhalif güçlerin, halkın, eskisinin yerine
konulacak sisteme talebini, umudunu, inancını gerektirir. Çok küçük bir
azınlığın yaptığı boykotun, toplum nezdinde bir değeri ve etkisi olamadığı gibi
bu seçim sisteminde, bu öncülükten çok uzak varlığımızla diktatörün oy
arttırımına neden olur.
-Eğer ikinci
tura geçilebilirse diktatörün karşısında kalan kim olursa olsun ona oy vermek
gerekir.
Kısa bir süre
için, bu lanet sömürücü sistem, bizleri bir süre daha oyalamak amacıyla kendine
uygun adaylar sunsa da politikaları, dünya görüşleri bir yana, Demirtaş’ın ve
İhsanoğlu’nun kişilik özellikleri, psikolojik yapıları açıktır ki padişah
taklitçisiyle kıyaslanamaz. Bu olumlu farkları gözardı etmek haksızlıktır.
En büyük
tehlike bertaraf edilir, yeni dönemde derin bir nefes alıp muhalif güçlerin
akılları başlarına gelir de derlenip toparlanılırsa ne âlâ…
Yine
başarılamaz, sistemin ve küresel güçlerin seçeneklerinden medet umulursa yeni
başkanın kısa sürede alaşağı edileceğini ve yeni diktatörlerin yaratılacağını
bilelim. Kapitalizmin işleyişi böyle.
Oyunu biz
kurmuyoruz. Bu dağınıklıkla oyuna müdahale edemiyor, “Oynamıyoruz” bile
diyemiyoruz; desek de kendi çalıp kendi oynayan, esamesi okunmayanlar
durumundayız. Ne yazık ki ancak verilen
rolü oynamaya mahkum ediliyoruz.
Seçim bir dönüm
noktası. Ya yapımcı, yönetmen olmaya karar vereceğiz ya da ezile ezile
figüranlığa devam edeceğiz, giderek bu coğrafyanın kan gölünde boğulacağız.
Şimdilik başka
seçenek görünmüyor.
07.08.2014
Vildan Sevil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.