GERONİMO
İLE KIZILDERİLİLERE YAPILAN SON ALÇAKLIK
ABD, El
Kaide lideri Usame Bin Ladin’e yaptığı operasyonun adını Geronimo Harekâtı
koydu. Usame’yi de Geronimo diye kodlandırdı. Usame öldürülünce “Geronimo
öldürüldü” diye haberi duyuruldu.
Bu haber
Kızılderilileri ayağa kaldırdı. Çünkü Geronimo 19. yüzyılda yaşadıkları
toprakların sömürgeleştirilmesine ve soylarının kurutulmasına karşı mücadele
veren efsane Kızılderili savaşçısıydı.
Geronimo
1829′da Arizona’da doğmuş bir Apaçiydi. Öz dilindeki adı Gokhlayeh yani
“Esneyen Adam” idi. Yaşadığı bölge İspanyolların ve Meksikalıların saldırıları altındaydı.
1851 yılında evine döndüğünde tüm ailesinin ve köy halkının katledilmiş olduğunu gördü. Meksikalı bir askeri birlik köyü basmış ve büyük bir vahşetle herkesi öldürmüştü. Bu katliam, Geronimo’yu istilacı beyazlara karşı kin, nefret ve intikam hisleriyle dolduracak ve ona emperyalistlere karşı mücadele veren son Kızılderili savaşçı ünvanını sağlayacaktı. Geronimo bir Kızılderili şefi değildi. Ve o sıra bir Şamandı, büyücü-şifacıydı. Katliamdan sonra artık dağlar onun meskeniydi.
1852 yılında Geronimo’nun başında olduğu Apaçiler Meksika’ya karşı savaş kararı
aldı. Beyazlara karşı düzenlediği eylemlerle kısa zamanda hem Apaçiler içinde
hem de beyazlar arasında ün kazandı.
Beraberindeki 5000 Apaçi ile dehşet saçıyor, askeri birliklere saldırıyor, eylem üstüne eylem düzenliyordu. Gazeteler yaptığı eylemleri abartıyor, Geronimo adı beyazlar arasında büyük bir korku yaratıyordu. Apaçi şeflerinin tümünün sevgisini kazanmış, Kızılderililer arasında görüşlerine ve gücüne büyük saygı duyulan bir kahraman lider olmuştu.
Beraberindeki 5000 Apaçi ile dehşet saçıyor, askeri birliklere saldırıyor, eylem üstüne eylem düzenliyordu. Gazeteler yaptığı eylemleri abartıyor, Geronimo adı beyazlar arasında büyük bir korku yaratıyordu. Apaçi şeflerinin tümünün sevgisini kazanmış, Kızılderililer arasında görüşlerine ve gücüne büyük saygı duyulan bir kahraman lider olmuştu.
1870′de
yakalanan Geronimo, 3 kez kaçma teşebbüsünde bulunuyor ve 4. seferinde kaçmayı
başarıyordu. Uzun süre yakalanamayınca 500 izci ve 3000 Meksikalı asker peşine
düştü. 1884′de İzciler sonunda onu buldu ve rezervasyon bölgesine geri
götürüldü. Ancak özgür ruhlu Geronimo bir yıl sonra 35 savaşçı, 109 kadın,
çocuk ve gençle bu bölgeden de kaçmayı başardı. 10 yıl boyunca peşindeki
binlerce izciye ve askere rağmen ele geçirilemedi.
Bir keresinde 24 adamı ile 5000 süvariden kaçan Geronimo Dumanlı Dağlar’a sığınmış ve dağları didik, didik arayan süvariler ilginçtir ki Geronimo’nun izine bile rastlayamamıştı. Geronimo’yu yakalayamayan süvariler köylere saldırıp kadın ve çocukları öldürmeye başlamışlardı. Bunu duyan Geronimo sonunda dayanamadı ve halkına zarar gelmemesi için teslim oldu.
1909 yılında
bir savaş mahkumu olarak yerleştirildiği Oklahoma’da ölen Geronimo’nun cesedi
hâlâ kayıp. Bir gün sonra gömüldüğü yerde bulunamayan Geronimo’nun cesedinin
kimsesizler mezarlığına atıldığı, Apaçiler tarafından alınıp kendi dağlarına
götürüldüğü ve cesedin ABD tarafından çalındığı yönünde çeşitli efsaneler
vardır.
1986’da, San
Carlos Apaçi Sözcüsü Ned Anderson’ın içinde Geronimo’nun kafatasının resminin
de bulunduğu bir mektup alması, cesedin ABD askerleri tarafından çalındığı
kanısını güçlendirmektedir.
Apaçi
liderlerine ait kimi özel eşyaların da çalındığını söyleyen Anderson, bunun Kızılderilileri
küçük düşürmek adına yapıldığını söyleyerek, ABD eski Başkanı George Bush’a
Geronimo’nun cesedinin gerekli ritüeller yerine getirilerek gömülmesi için
harekete geçilmesini talep eden bir yazı göndermişti. 2009’da Geronimo soyunu
temsil eden Ramsey Clark, Geronimo’nun kemiklerinin kabilesine teslim edilmesi
için dava açmıştı. Konuyla ilgili talep dilekçesi hâlâ ABD hükümeti tarafından
işleme konulmadan bekletilmektedir.
Oklahoma
bölgesindeki Fort Sill’de sembolik bir mezarı bulunmaktadır.
Kızılderili
soykırımı yapanlar, aradan geçen bir asırdan fazla zamana rağmen hala ilkel
kafalara sahipler. Kızılderililerin efsanevi kahramanlarının adını bir
teröriste verme münasebetsizliğinden çekinmeyecek derecede küstahlar.
Kızılderili soyundan geriye kalan bir avuç insan şimdi Obama’dan özür bekliyor. Usame’ye liderlerinin isminin verilmesini kendilerine yapılan son alçaklık olarak görüyor ve yaralarının deşildiğini, atalarının kemiklerinin sızlatıldığını belirtiyorlar.
KIZILDERİLİ
SOYKIRIMI KRONOLOJİSİ
Önce Kristof
Kolomb öncesi Amerika’ya kısaca değinelim:
Kolomb
öncesi Amerika kıtası birkaç uygarlık ve bunun dışında feodal kabileler halinde
yaşamakta olan yerlilerden müteşekkildi. Kuzey Amerika yerlileri western filmlerinden ve Teksas-Tommiks gibi kitaplardan
aşina olduğumuz Apache, Comanche, Cherokee, Cheyenne, Sioux gibi kabileler olup
belli başlı krallık ya da uygarlık kuramamışlardır.
Orta ve
güney Amerika yerlileri ise Kuzey Amerika’ya nispeten daha farklıdır.
Buralarda da kabileler, klanlar halinde yaşam olduğu gibi, Olmekler, Toltekler, Zapotekler, Mayalar, Aztekler, İnkalar gibi uygarlıklar, imparatorluklar bulunmaktaydı…
Buralarda da kabileler, klanlar halinde yaşam olduğu gibi, Olmekler, Toltekler, Zapotekler, Mayalar, Aztekler, İnkalar gibi uygarlıklar, imparatorluklar bulunmaktaydı…
Kızılderili
boy ve kabilelerinin sayısının 500 civarında olduğu tahmin ediliyor.
Kolomb
öncesi Amerika kıtası ve civar adalarda yaşayan Kızılderili nüfusunun 140
milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.
1492 : Kristof Kolomb Amerika kıtasına
ulaşıyor. Muhtemelen San Salvador bölgesine çıkıyor. Ama o Hint adalarına
vardığını sanıyor. Karşılaştığı Kızılderilileri de Hintli sanıyor.
1493 : Yeni kıtanın duyulmasıyla
Avrupalılar şimdiki Glenn takımadalarına çıkıyorlar. Ve Kolomb’un askerleri
adada yaşayan Taino Kızılderililerini vahşice katlediyorlar. On binlerce
Kızılderili öldürülüyor.
1498 : Kolomb, İspanya kralına yazdığı
mektupta şöyle diyor: “Buradan satılabildiği kadar köle gönderebiliriz.”
1498 – 1523 : Sömürgeciler kıtaya yayılmaya ve
önlerine çıkan yerlileri katletmeyi sürdürdüler. Yerlilerin mallarına, ürün
stoklarına, hayvanlarına el koyuyor, esir aldıklarını da hamal olarak
çalıştırıyorlardı.
1523 : Meksika’ya ayak basan Papaz
Motolinia, beyaz adamın yaptığı vahşet için şöyle diyordu:
Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. Eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.
Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu.
Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. Eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.
Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu.
1539 : Pascual de Andagoya ise 16 yıl
sonra şöyle diyordu: Kızılderililer tamamen yok olmak üzereler. Bir haç ile
tanrı aşkına verilecek yemek dileniyorlar. Askerler sadece don yağından mum
yapmak için bütün lamaları öldürüyorlar. Kızılderililere ekim yapacak hiçbir
şey bırakmadılar. Büyükbaş hayvanları kalmadığından ve alamadıklarından dolayı
açlıktan ölmeye mahkûmlar.
1544 –
Bartolome de Las Casas İspanya prensine ithafen yazdığı ‘Kızılderili Katliamı’
adlı eser, zulmü şöyle anlatıyor: “Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden
yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun
bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa
fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar…”
Kitapta,
İspanyollar Haiti adasına geldiklerinde adada 3 milyon yerli yaşadığı ama şimdi
sayılarının sadece 200 olduğu yazılıyor. Ayrıca son 40 yıl içinde aralarında
kadın ve çocukların da olduğu 12 milyondan fazla Kızılderili’nin öldürüldüğü ve
öldürülmeye devam ettiği belirtiliyor. Bu rakamın 15 milyon olarak
belirtilmesinin yanlış olmayacağı ifade ediliyor.
40 yıl
içinde 15 milyon Kızılderili katledilmiş. Bu rakamın 400 yıl sonunda 70-80
milyona ulaştığı tahmin ediliyor.
Osmanlılar
Kızılderili katliamının başlamasından 40 yıl önce İstanbul’u fethetmişlerdi.
Şeriatın gereği 3 gün boyunca şehir yağmalanmıştı.1520′lerde ise Kanuni Avrupa’da
yeni fetihler peşindeydi. Osmanlı, 1529′da Viyana kapılarına dayandığında,
koloniciler Amerika yerlilerinin yarısından çoğunu katletmiş, yüzbinlerce
kızılderiliyi öldürmüşlerdi.
Barbarlığın kıyaslanması açısından önemli gördüğüm için belirtme gereği duydum.
Bu arada
Amerika’da yerlilerden ele geçirdikleri tüm bölgelere kendi taktıkları isimleri
vermekteydiler.
Bugün o isimlerle anılırlar.
Bugün o isimlerle anılırlar.
Ama örneğin Megalo İdeacılar İstanbul’un kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri gibi inatla Konstantinapolis demeyi sürdürürler.
Bu arada son
Kızılderili katliamı ile Ermeni tehciri arasında sadece 25 yıl olduğuna dikkati
çekelim. ABD ve AB ülkeleri Ermeni faciasına çok duyarlıdır ama 80-100 milyon
Kızılderilinin katledildiği ve soylarının kurutulduğu bu asıl soykırım
karşısında sanki böyle bir olay yaşanmamış gibi duyarsızdırlar. Çünkü
Kızılderililerin diasporaları, lobileri yoktur, onları kimse savunmaz.
1630 : Koloniciler insanlara ve vahşi
olmayan hayvanlara karşı silah kullanımını yasaklıyor.
Kızılderililer vahşi hayvanlar kategorisinde görülüyor ve Kızılderililer, kurt vb. vahşi hayvanlar yasaktan muaf tutuluyor.
Kızılderililer vahşi hayvanlar kategorisinde görülüyor ve Kızılderililer, kurt vb. vahşi hayvanlar yasaktan muaf tutuluyor.
1637 : New England’daki ilk büyük
soykırım hareketlerinden biri Pequot Kızılderililerinin yok edilmesiydi.
Sömürgeci Protestan Püritenlerin, uyguladıkları bu vahşeti göklere çıkaran
resmi açıklamaları ise şöyleydi:
“Yeryüzü
cennetinde Tanrı’nın istemediği bu Pequot yerlileri temizlendi. Öyle ki,
şükürler olsun, artık Pequot ismi taşıyan kimse kalmadı.”
Bugün, ‘Tanrı’nın izni altında’ diye yurduna bağlılık yemini eden her Amerikan çocuğu, aslında, bu katliamı uygulayan Püritenlerin taşıdığı retoriği ve Tevrat’tan kaynaklanan düşünceyi ödünç almaktadır. Püritenlerin Tevrat’tan aldıkları düşünce ise şudur:
Bugün, ‘Tanrı’nın izni altında’ diye yurduna bağlılık yemini eden her Amerikan çocuğu, aslında, bu katliamı uygulayan Püritenlerin taşıdığı retoriği ve Tevrat’tan kaynaklanan düşünceyi ödünç almaktadır. Püritenlerin Tevrat’tan aldıkları düşünce ise şudur:
“Bilinçli
bir biçimde, Tanrı’nın seçilmiş halkına ait olan Vaadedilmiş Topraklar’daki
Kenan halkını yok etmek”.
Katliamı uygulayan Püritenler, yaptıkları işi tümüyle dini liderlerinin kontrolünde gerçekleştiriyorlar, kutsal misyon’larını yerine getiriyorlardı. Öyle ki, Kızılderili erkek, kadın ve çocuklar tümüyle Tevrat emirlerine göre katlediliyorlardı.
Kendi kullandıkları Tevrat deyimlerine göre, Püritenler, Kızılderili çadırlarını ‘kızgın ateşli fırınlara’ döndürüyorlar, içindeki kurbanları Tevrat deyimiyle ‘olabilecek en kötü ölümle’ öldürüyorlardı. Bir başka Tevrat ayetinin deyimiyle ölenler ‘ateşin içinde kızarıyor, ancak oluk oluk akan kanları ateşi söndürüyordu. Katliamı uygulayanlar ise ‘Yehova’nın övgüsüne layık’ oluyorlardı.
1643 – Güney Manhattan’da Hollandalı
askerler tarafından Algonquin Kızılderilileri’ne karşı gerçekleştirilen ve
David de Vries tarafından aktarılan katliam şöyleydi:
“Askerler
pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden
çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve
bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde
parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını
sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı.Bazı bebekler nehre atıldı, onları
kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne
de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.”
1675 : Kral Philip Savaşı olarak
adlandırılan savaşta, Norrogonsettler ve Wonpanoaqlar gibi kabileler acımasız
bir biçimde yok edildiler. Tarihçilerin aktardıklarına göre; “Bu, İngiliz
askerlerinin kudurmuş gibi çevreye saldırarak yaralı, erkek, kadın ve çocuk
ayırt etmeden öldürdükleri, kamplarını ateşe verip, Kızılderilileri yaktıkları
bir 17. yüzyıl MyLaisi’ydi.”
Papaz Cotton Mather de, bu kıyımı bir “barbekü” olarak adlandırıyordu!
Papaz Cotton Mather de, bu kıyımı bir “barbekü” olarak adlandırıyordu!
Kızılderili
avı o dönemde –tehlikenin çok az olması dolayısıyla- New England’da popüler bir
spor olmuştu!
Douglas Edward Leach’a göre, “Bu öldürme ve kıyımlar kuşkusuz Tanrı’nın iradesiydi.”
Bir başka yazar da bu ortak düşünceyi şu sözlerle açıklıyordu: “Efendimiz İsa, onları önünde diz çöktürüp kahretti.”
17. ve 18.
yüzyıl sömürgecilerin, servet ve macera peşinde koşan Avrupalıların Amerika
kıtasına büyük göçünü yaşadı.
Kıtanın yerlilerini katlederek topraklarına el koyan bu sömürgecilerin çoğunluğu İspanyol, Portekiz, İngiliz, Fransız ve İtalyan’lardan oluşmaktaydı. Ama asıl hakim güç İngilizlerdi. Sömürgeciler ulaşabildikleri bölgeleri parsel parsel paylaştılar. Ve zaman içinde kendilerine ait koloniler oluşturdular.
Günümüzün ABD’sinin temeli bu sömürgeci katliamcılar tarafından atıldı.
Yani, bir anlamda ABD daha kurulurken emperyalist zihniyete sahipti.
Kıtanın yerlilerini katlederek topraklarına el koyan bu sömürgecilerin çoğunluğu İspanyol, Portekiz, İngiliz, Fransız ve İtalyan’lardan oluşmaktaydı. Ama asıl hakim güç İngilizlerdi. Sömürgeciler ulaşabildikleri bölgeleri parsel parsel paylaştılar. Ve zaman içinde kendilerine ait koloniler oluşturdular.
Günümüzün ABD’sinin temeli bu sömürgeci katliamcılar tarafından atıldı.
Yani, bir anlamda ABD daha kurulurken emperyalist zihniyete sahipti.
1750 – Sömürgecilerin koloni sayısı 13’ü
bulmuştu. Nüfusları ise 2 milyonu aşmıştı.
1760 – Koloniler kendi devletlerine
bağlıydılar. Örneğin İngiliz kolonisi Birleşik Krallık tarafından
yönetilmekteydi. Krallığın kanunlarına ve vergilerine tabi idiler.
Avrupa’da “Yedi yıl Savaşları” İngiliz ekonomisini zor duruma sokunca vergiler arttırıldı.
Koloniler bundan rahatsız oldular ve zaten düşünmekte oldukları bağımsızlık için çalışmaya başladılar.
Avrupa’da “Yedi yıl Savaşları” İngiliz ekonomisini zor duruma sokunca vergiler arttırıldı.
Koloniler bundan rahatsız oldular ve zaten düşünmekte oldukları bağımsızlık için çalışmaya başladılar.
1776 – Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi
okunarak, 4 Temmuz’da ABD’nin kuruluşu için ilk adım atıldı. Koloni güçleri ile
İngiltere arasında savaş başladı ve 6 yıl sürdü. Koloni güçlerinin başında
George Washington vardı. 1783’de bağımsızlıkları tanındı. 1787’de ise resmi
olarak eyaletlerden oluşan ABD kuruldu.
1779 – Amerika’nın kurucu babası George
Washington; Tümgeneral John Sullivon’a Iroquoilor’a saldırıp, “Yöredeki bütün
yerleşim yerleri tamamen harabeye dönene kadar da barış amaçlı hiçbir görüşme
önerisini dinlememe” emri verdi. Sullivan emredildiği gibi yaptı ve ilk
raporunda açıklandığı gibi, “ O güzel bölgenin bütünü, bahçe görünümünden
sıkıntılı ve iğrenç bir harabeye” çevirerek yerlilerin “geçimlerini sağlayan
her şeyi yıkıp, yok ettiğini” bildirdi. Ona göre, Kızılderililer bir “yok etme
savaşında vahşi hayvanlar gibi avlanmışlardır.”
1783 – Yapılan vahşet başkan Washington
tarafından da onaylanmaktaydı. Çünkü Washington’un 1783’te söylediğine göre;
“Kızılderililer, Beyazlardan toplu yıkımdan başka bir şey görmeyi hak etmeyen
vahşi hayvanlardır. Kurtlardan pek farkı yoktur, en sonunda her ikisi de, biçim
olarak farklı olsalar da av hayvanlarıdır.”
1803 – Başkan Jefferson 80 milyon frank
karşılığında Napolyon’dan Loisiana’yı satın alarak Birleşik Devletler
topraklarını iki katına çıkarır.
1807 -Başkan Jefferson Savaş Bakanına
bölgelerindeki Amerikan yayılmasına direnen her Kızılderili’nin “balta” ile
karşılanması gerektiğinin emrini vermişti. “Ve… Eğer herhangi bir Kızılderili
kabilesine karşı baltamızı kaldırmak zorunda kalırsak, o kabilenin kökü
kazınıncaya veya Missisipi’nin ötesine atılıncaya dek indirmeyeceğiz. Savaşta
bazılarımız ölecek; ancak onların hepsini yok edeceğiz.” diyordu.
1809 – Shawnee Reisi Tecumseh
Mississippi’nin batısındaki yerli kabilelerini birleştirerek, beyazları
topraklarından atmaya çalışıyor. Sonuç yenilgi ve yıkım…
1812 – Başkan Jefferson, Beyaz
Amerikalıların, “geri kalmış Kızılderilileri, orman hayvanlarıyla birlikte
Stony Dağlarına sürmek zorunda kaldığını” bildiriyordu. Bir yıl sonra ise,
“Amerikan hükümetinin önünde Kızılderilileri yok edene dek peşini bırakmamaktan
veya onları gözümüzün göremeyeceği yeni yerleşim yerlerine sürmekten başka bir
seçenek olmadığını” belirtiyordu. Gerçekten, Jeffferson’un Kızılderililer
hakkındaki düşünceleri; “Yeryüzünden silinmek” veya “Amerikalıların yolundan
çekilmek” olmak üzere Yerlilere yalnızca iki seçenek sunulduğunu belirten açık
söylemlerle doludur.
1813 – Alabama’da Creeklere karşı çıkan
savaş iki taraf içinde kanlı neticelendi.
1817 – Geleceğin Başkanı Andrew Jackson, Florida’daki Seminolelerin çoğunu bölgeden sürüyor ve Keskin Bıçak lakabını alıyor.
1824 – Sequoyah, babası beyaz olan bir
melezdi. Kızılderililerin mücadelesine sadık kaldı ve beyaz adamın üstünlüğünün
eğitiminde olduğunu gördü ve Kızılderili alfabesi üzerinde çalıştı. Ve sonunda
Cherokee alfabesini yarattı.
1830 – Kızılderili tehcir yasası
çıkarıldı.Başkan Andrew Jackson’ın ateşli mücadelesi sonucunda Kongre’den
geçti. Buna göre Doğu’daki bütün kabileler yurtlarını bırakıp Batı’da onlara
ayrılmış olan topraklara yerleşecekti. İlerleyen yıllarda bütün kabileler,
topraklarını, bulunduklar eyaletlere bırakan anlaşmalara imza koymak zorun
kaldılar ve şu ya da bu şekilde toplama bölgelerine sürüldüler.
1832 – Kara Şahin Savaşı: Nisan 1832′nin
başında, Reis Black Hawk tarafından yönetilen, Soux ve Foux kızılderili
kabilelerini, 1804 yılında imzalanan ve pek çok toprağı ellerinden alan
anlaşmada kaybettikleri yerler için ayaklandılar. İlk savaşı Kızılderililer
kazandılarsa da, daha sonra ABD birliklerinin baskınına uğradılar ve büyük
kayıplar verdiler. ABD birlikleri daha sonra kabilelerin yerleşim bölgelerini basarak
sivillere saldırdı. 1000’e yakın yerli sistemli şekilde katledildi.
1837 –
Seminole
Reisi Osceola ve diğer Kızılderili reisleri beyaz bayrakla görüşmeye gidiyor
ama tutuklanıyorlar. Hemen ardından Okeechobee Gölü Savaşı’yla Seminole
halkı teslim oluyor.
1838 – Tehcir uygulamasında Gözyaşı Yolu
olarak adlandırılan sürgün yolunda binlerce Kızılderili yaşamını yitirdi.
17.000 Cherokee’den 8.000’i Gözyaşı Patikasında öldü. Dondurucu yağmur ve
soğukta yürümeye zorlanan Kızılderililer bozuk un ve kokmuş etle
besleniyorlardı. Bu “ölüm yürüyüşü” sonunda Kızılderili bölgesine vardıklarında
ise, çok daha fazlası öldürücü hastalıklara ve açlığa yenik düştüler. Başkanlık
emriyle bu ölüm yürüyüşleri diğer yerlerde de sürdürüldü. Chicksawlar,
Choktowlar gibi Kızılderili halkları da 1830’larda ata yurtlarından kovuldular.
Bu süreçte, Creekler, Seminoleler ve Chorokeelerin ölüm oranları diğerlerine göre
daha da yükseldi. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım olarak dağıtılan
battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırılarak çok sayıda insanın öldürülmesi
sağlanmıştı. İlk biyolojik silahın böylelikle Kızılderililer üzerinde
uygulandığı öne sürülür.
1845 – John L. O’Sullivan Kader
Bildirisini kaleme alıyor. Amerikan topraklarının zenginliklerini
değerlendirmek ve yerli halkları uygarlaştırmak beyazların kaderi ilan
ediliyor.
1849 – Altın bulunan Kaliforniya’ya
büyük bir göç dalgası yaşanıyor.
1850 – Kızılderililerin ellerinde kalan
bölgelerden dördü daha alınıp yeni eyaletler oluşturuluyor.
1861 – Kuzeyliler ile Güneyliler
arasında Amerikan iç savaşı çıkıyor. Bu korkunç savaşta toplam nüfusu yaklaşık
32 milyon olan ABD’nin ölü sayısı 620.000’e ulaştı. 4 yıl süren savaşın
ortasında başkan Abraham Lincoln, tüm ayaklanma bölgelerinde köleliğin
kaldırıldığını ilan ederek özgürlük bildirgesini yayınladı. 2 yıl sonra
suikaste kurban gitti. Suikastin ardında kendi savunma bakanı ve gizli servis
vardı.
1863 – Kızılderililerin beyaz adamın
kafa derisini yüzmeye meraklı oldukları bilinir. Oysa işin aslı şudur: 1863
yılının Temmuz günlerinde Navaholar ile general Carleton arasındaki gerginlik
sürmektedir. Soluk benizliler Navaholar’ı yıldırmak için hayvanlarına el
koymaya, ekinlerini yakmaya başlar. Ama, bir grup Navaho savaşçısı Canby
Kalesi’ni basarak koyunlarını, keçilerini geri alırlar. General Carleton, 18
Ağustos’ta askerlerine, getirdikleri her Kızılderili atı ya da katırına yirmi
dolar, her koyuna ise bir dolar ödeneceğini duyurur. Yirmi dolar aylık alan
askerler gözü dönmüş bir şekilde köylere saldırırlar. Ve öldürülen Navaholar’ın
kırmızı bir iple bağladıkları uzun, siyah saçları askerler tarafından kesilir.
Zaman ilerledikçe Kızılderililerin kafa derilerine ödül koyma alışkanlığı
yaygınlaşır. Amerika’nın gerçek sahipleri hastalık, açlık, sürgün, tecavüz,
işkence dışında beyaz adamdan yeni bir şey öğrenirler: Kafa derisi yüzme.
1864 – Kum Deresi Katliamı. Albay
Chivington, Cheyenne Reisi Kara Kazan’ın köyünü basıyor. 28′i erkek 133
Kızılderili öldürülüyor.
1866 – Kızıl Bulut önderliğindeki
Siouxlar topraklarından yol geçirip (Bozeman Yolu) kale yapmak isteyen
askerlerle çatışıyor. 80 Asker ölüyor.
1867 – ABD 7 milyon dolar karşılığında
Alaska’yı satın alıyor.
1868 – Washita Katliamı. Albay Custer
komutasındaki Süvari Alayı suçsuz bir Cheyenne köyüne daha saldırıyor. Kara
Kazan dahil 11′i savaşçı 103 kişi öldürülüyor.
1869 – Güneyli Cheyenneler, Arapaho ve
Comanche ittifakı yenilgiye uğruyor. Savaş reisleri Gaga Burun ve Uzun Boğa
öldürülüyor. Teslim olan Comanche reisi Tosawi’ye ” En iyi Kızılderili ölü bir
Kızılderilidir!” sözü sarfediliyor.
1871 – Texas’ta yabansığırları alanında
başlayan büyük savaş 4 yıl boyunca aralıklı olarak sürüyor. Texas’lılar
Kiowa-Comanche ittifakını çökertiyor. Bütün önemli liderler yakalanıyor.
1876 – Custer’in süvari alayı bu kez
little Bighorn’da saldırıyor ancak Oturan Boğa ve çılgın At tarafından
karşılanıyor ve çarpışmada Amerikan askerlerinin tümü ölüyor.
1878 – Cheyenne sonbaharı. Sürgündeki
300 Cheyenne yurtlarına dönebilmek için son bir mücadeleye girişiyor. Büyük
çoğunluğu açlık, soğuk ve kurşunlara yenik düşüyor.
1881 – Oturan Boğa teslim oluyor.
1886 – 15 yıldır savaşan Apache reisi
Geronimo teslim oluyor.
1890 – Kızılderililer arasında beyaz
adamı topraklarından kovacak bir kurtarıcının geleceği inancı doğar. Bu inancın
ortaya çıkardığı Hayalet Dansı gittikçe yaygınlaşır. Amerikan
Hükümeti Hayalet dansından korkarak orduyu Kızılderililer’in üstüne salar.
Yaralı Diz’de bulunan 350 kadın, erkek ve çocuktan yaklaşık 300 ‘ü öldürülür.
Katliamı yaşayan Kara Geyik o gün bir başka şeyin daha öldüğünü söyler: “O
zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın şu yüksek
tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran
boğazlanmış kadınları ve çocukları hala o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve
orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına
gömüldüğünü görebiliyorum. Evet bir halkın düşü öldü orada…”
1909 – Geronimo ve büyük reis Kızıl Bulut
aynı tarihte hayata veda eder.
Yazımızı
Kızılderililerin bilge sözleriyle noktalayalım:
Verdikleri sözün sadece birini tuttu çatal dilli soluk yüzlüler;
“Topraklarınızı alacağız” dediler ve aldılar.
Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz
adam paranın yenemeyen bir şey olduğunu anlayacak.
Serdar Kaangil
Haber
Kaynağı: Bilimsel Felsefe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.