Cihan Dura |
Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Kadınları, Ulusal Eğitim Derneği Yayınları, 5.B., Ank., 2010, 399 s.
*
Türk
Bağımsızlık Savaşı ulusal bir seferberlikle kazanılmıştır. Kadınlarımız
ve erkeklerimiz düşüncelerini ve bütün güçlerini bir araya getirip
birleştirmiştir. Eğer onlar tam bir birlik halinde mücadele etmeselerdi,
bağımsızlık kazanılamaz veya savaş yoluyla varılabilen hedefler çok
zayıf olurdu.
Bu
kitapta Kurtuluş Savaşı’nda kadınlarımızın rolü ve çalışmaları ele
alınmakta, esas itibariyle “Türk zaferinde kadınların payı nedir”
sorusunun yanıtı verilmektedir.
Kitabın
özgün kaynakları Kurtuluş Savaşı yıllarında yayımlanan gazeteler ve bu
savaşı konu edinmiş kitaplardır. Kitap daha önceki benzer konulu
kitaplara oranla daha geniş bir kaynak tabanına dayanmakta, bu sebeple
kendi alanında en geniş ve kapsamlı bir araştırma niteliğindedir.
“Kurtuluş Savaşı Kadınları” Yunus Nadi 2006 Sosyal Bilimler Ödülünü kazanmıştır.
Kitap aşağıda sıraladığım dokuz bölümden oluşmaktadır:
-Savaşların getirdiği kadın devrimi
-Kadınlar üzerinde düşman vahşeti
-Kadın kalemi vatan hizmetinde
-Kadınlar miting kürsüsünde
-Kurtuluş Savaşı’nda kadın örgütleri
-Hilali Ahmer (Kızılay) kadınları
-Mustafa Kemal’in kağnısı
-Türk kadını cephede
-Devrim’in kadınlara şükranı
-Maraş’ta
Kurtuluş Savaşı’nın kıvılcımı 31 Ekim 1919 günü Fransız ordusunda
görevli bir Ermeni askerin, Uzunoluk hamamından çıkan kadınlara
sarkıntılık yaparak bunlardan birinin peçesini yırtmasıyla çıkmıştır.
Olayı gören bazı erkekler müdahale edip kadınları korumaya çalışırken,
dipçik ve kurşunlarla ağır yaralanmıştır. Uzunoluk camiinin gönüllü
müezzini Sütçü İmam da, tabancasını ateşleyince “ırz düşmanı Ermeni”
yere düşmüş, diğerleri kaçmıştır. Ermeniler “Müslümanları öldürüp
karılarını alacaklarını, camilere çan takacaklarını” bağıra bağıra
yaralılarını alıp gitmişlerdir. (s.58)
-Orhangazi
ve Gemlik bölgesinde 15 Mayıs 1921’de Karacaali köyünde kadınlar 200
Yunan askeri tarafından kocalarının gözleri önünde ırzlarına geçildikten
sonra kurşuna dizilmiştir. (s.59)
-Kadın
gazeteci Berthe G. Gaulis Yunan mezalimini anlatıyor: Bilecik bir
felaket ve acılar diyarı… Henüz dumanı tüten taş yığınları altında kim
bilir ne kadar insan cesedi yatıyor… Tecavüze uğramamış genç kız veya
kadın kalmamış… Biraz ötede, kızını kurtarmak isterken, kafasına taşla
vurularak öldürülmüş bir ihtiyarın mezarı… (s.66)
-Hâkimiyeti
Milliye gazetesinden: Yunanlıların kadınlara ve kızlara yaptıkları
tecavüz, üzerinden yüzyıllar geçse, kendilerini Türklere affettirmek
için her şeyi yapsalar, bunu başaramazlar. Binlerce masum kız
Yunanlıların eline düşmektense, kurşunla, süngüyle, ateşle ölümü tercih
etmişlerdir. (s.68)
-Yunanlıların
kaçarken yapacakları zulmü önlemek için Mustafa Kemal Paşa 1 Eylül
1922’de kurtuluş bekleyen halka yayımladığı bildiride “kadınlarınızı ve çocuklarınızı düşman kaçarken, dağlara ve emin yerlere saklayınız” emrini vermektedir. (s.70)
‘***’
-1918
yılı sonbaharı… Mondros Mütarekesi imzalanmış. Mebuslar Meclisi’nde
“yenik düştük, istediklerini yaparlar” şeklindeki bir konuşmaya tepki,
kadınlardan geliyor. Kadıköylü Kadınlar adına gazetelere gönderilen bir
yazıda şöyle deniyor: “Millî haklarımızı ve ismetimizi koruyacak hükümet ve erkek yoksa, biz varız!” (s.77)
-Bolu kadınlarının TBMM başkanlığına gönderdiği 18 Temmuz 1920 tarihli dilekçeden: “Erkekler
vazifesini yapmayacak, dinlerini ve vatanlarını, zevce ve hemşirelerini
muhafaza etmeyecek kadar aciz ve ilgisiz iseler, düşmana karşı koymak
için bize izin versinler. Yalnız topraklara gömerek paslandırdıkları
silahları bize versinler. Irzımızı, namusumuzu, iffet ve ismetimizi biz
kendi ellerimizle müdafaa edeceğiz.” (s.81)
‘***’
-20
Mayıs 1919 günü Üsküdar’da yapılan ve 30 bin kişinin katıldığı mitingin
sekiz konuşmacısından üçü kadındır: Sabahat Hanım, Naciye Hanım, Zeliha
Hanım. Sabahat Hanım şunları söylemiştir: İşte
Yunanlılar bugün İzmir’i aldılar. Belki yarın da Konya’mızı, Bursa’mızı,
hatta çok sevgili İstanbul’umuzu da isteyecekler. O zaman, bu kahreden
kuvvetler karşısında böyle sükûn ve tevekkülle mi duracağız? Ben buna
“hayır” diyorum. Biz kadınlar bu hak cihadında en önde olacağız. (s.92)
-Kastamonu
kadın mitinginin, İstanbul’da ve diğer yerlerde düzenlenen mitinglerden
farkı; düzenleyicileri, konuşmacıları ve katılımcılarının tümünün kadın
olmasıdır. (s.70)
‘***’
- Türk Kadınlar Cemiyeti üyelerinden Azize Hanım,
Haziran 1920’de Cenevre’de toplanan Uluslararası Kadınlar Kongresi’nde
en çok alkışlanan konuşmalardan birini yaparak özetle şunları
söylemiştir: Savaşa girilmesinde Türkiye halkının ve kadınlarının
bir suçu yoktur. Türk kadınları da savaşta büyük acılar çekmiştir. Yarım
yüzyıldan beri kadın hakları konusunda önemli mesafeler aldık, Dünya
kadınlarını Türkiye’nin davasını desteklemeye çağırıyorum. (s.130)
-Millî
Mücadele’nin önemli merkezlerinden biri olan Balıkesir’de de kadınların
Kurtuluş Savaşı için boş durmadıkları anlaşılmaktadır. 19 Aralık
1919’da Balıkesir Hareketi Milliye Reddi İlhak Heyeti’ne başvuran
kadınlar, kış hediyesi olarak çorap ve diğer levazımatı vermek
istediklerini bildirmişler, bunun üzerine heyet, Hacı Kâmile Hanım’ın başkan, ayrıca Zeynep Hanım’la diğer bazı kadınları seçerek bu işle görevlendirmiştir. (s.132)
-Emekli öğretmen Asiye Ülker anılarında anlatıyor: Sivas
Kongresi’nin yapıldığı, yani Atatürk’ün Sivas’a geldiği tarihte ben Kız
Öğretmen Okulu’nda öğrenci idim. Yetimler Yurdu’nun müdürü Makbule Hanım’la Vali Reşit Paşa’nın eşi Melek Hanım,
her ikisi de Millî Mücadele’ci hanımlardı. Bütün güçleriyle Sivas’taki
hanımları Millî Mücadele’nin amacına yöneltmeye çalışırlardı. Onların
Millî Mücadele yolundaki çalışmalarında en yakın yardımcılarından biri
de bendim. Yaptığımız bir toplantı sonunda kadınlardan yardım toplandı.
Sivas’ın yurtsever kadınları hemen üzerlerindeki bilezik, yüzük, küpe
gibi değerli eşyaları bağışladılar. Sivaslı hanımlar büyük bir Millî
Mücadele heyecanı içine girmişlerdi. Onların bu heyecan ve gayretleri
bütün Kurtuluş savaşı boyunca devam etti. Bütün kadınlar evlerindeki
dikiş makinelerini yetimler Yurdu binasına getirterek okulun salonunda
cephedeki askerlere iç çamaşırı, yorgan,… diktiler. Ben de hem bu
işlerde çalışır, hem de kimsesiz yavruların ihtiyaçlarını karşılar,
onları teselli ederdim. (s.135)
-Sivas
Anadolu Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti, 12 aralık 1919 tarihiyle, o
sırada Sivas’ta bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti
Başkanı Mustafa Kemal Paşa’ya hitaben gönderdiği yazıda “saygıdeğer
ve yüksek kardeşlerimiz, sizleri kendimize rehber edinerek Anadolu
Kadınları Müdafaai Vatan Cemiyeti adıyla bir dernek kurduk. Tüzüğümüzü
takdimle öğünç duyarız” demektedir. (s.140)
-Bu derneğin başkanı Melek Hanım’ın bir konuşmasından: “Pek
acı, pek buhranlı, pek vahim günler yaşıyoruz. Vatanımız ölüm halinde
bir hasta… Erkek kadın bütün evlatları vatanın tedavisine hemen koşalım.
Kızları hastabakıcı, oğulları en ehil doktorlar olmalıdır. Vatanımızı
kurtaracağız. Dedelerimiz gibi Türk Müslüman milletinin şerefini yine
yükselteceğiz. Fakat bunun için birleşmek lazımdır. Kadın ve erkek bir
araya gelirsek, vatan kurtulur.” (s.152)
-O
günlerde kadınların kurduğu Anadolu Müdafaai Vatan Cemiyeti Kayseri
Şubesi, elinden gelen bütün fedakârlığı gösteriyordu. Cemiyet adına
yardımları Feride Güpgüpoğlu yapıyordu. Herkes yardıma çağrılıyor, çorap eskisinden tutun da, iç çamaşırı, ayakkabı, ne varsa toplanıyordu. (s.164)
‘***’
-Yunanlıların
işgal ettiği yerlerden daha iç bölgelere kaçan nüfus, buralarda açlık
içindedir ve çok kötü koşullarda barınmakta, hatta sürünmektedir.
Bergama’dan 10 bin’i Rumeli göçmeni olmak üzere 30 bin kadar Müslüman
halk Soma ve Balıkesir yönüne göçmüştür. Hepsi mazlum, dul kadınlar,
kimsesiz çocuklar, harap ve karanlık dört duvar arasında hasta bir halde
inlemektedirler. Aydın kasabası kenarında, bayır eteklerinde çadırlarda
ve medrese köşelerinde Aydın göçmenlerinden üç bin kişi yaşamaktadır ve
bunların durumu yürekler acısıdır. (s.182)
-
İstanbul Hilali Ahmer Kadınlar Merkezi, Sakarya Savaşı’ndan (1921)
sonra yaralı gazilere yardım için kadınlara yayımladığı çağrıda şöyle
diyor: “Hudut boylarından değil, vatanımızın tam bağrında buradan
çok daha soğuk, dağ başlarında, yaylalarda düşman ile çarpışan,
hürriyetimizi, hayatımızı, namusumuzu savunan, savunurken yaralanan,
hastalanan babalarımızı, kardeşlerimizi, erlerimizi, evladımızı
unutmayalım. … İki hırkası olan birini kendine alıkoysun, diğerini
versin.” Kadınlar Hilali Ahmer hastanelerinde hastabakıcı ve hemşire olarak çalışmışlardır. (s.195)
-Yakup Kadri: “Halide Edip’in
Anadolu dağlarının arkasından duyulan sesi, bütün Anadolu’ya ve bütün
hemşirelere gaipten gelen bir emir gibi tesir etmişti. Artık o günden
itibaren kadınlar ordusu da seferber hale gelmiştir.” (s.201)
-Basma entarili, gözleri iyi görmeyen bir kadın, “fukara bir çamaşırcı kadın” olduğunu söyleyerek, göğsünden çıkardığı bir lirayı Halide Edip’e uzatır ve ekler “Hilali Ahmer’in yaralıları için…” “Karşı karşıyaydık” diyor Halide Edip, “ikimizin
de gözyaşları kalbimize akıyordu. O ana kadar Türkiye’nin geleceğine bu
kadar kuvvetle iman ettiğimi hatırlamıyorum. Boynuna sarıldım,
gözlerimden yaşlar boşandı.” (s.202)
-Konya Müdafaai Hukuk Kadınlar Cemiyeti… Başkanı Şerife Hanım’dır.
Konya’da büyük hizmetler gören bu kuruluş, kadınlara dikiş kursu açmış,
çeşitli müsamereler yapmış, açık artırmalar düzenleyerek elde ettiği
gelirleri vatanın kurtuluşu için çalışan derneklere vermiştir. (s.211)
‘***’
-Kocalarını,
baba ve oğullarını muharebe meydanlarına gönderen Anadolu kadınları, ak
sakallı dedeleri ve küçük yavrularıyla o büyük nakliyatı üstlenmişler,
kağnıların saplandığı veya kırıldığı yerlerde yüklerini sırtlarında
taşıyarak Sakarya Meydan Muharebesi’ne (1921) yetiştirmişlerdir. Yine o
Anadolu kadınlarıdır ki, bir taraftan da bin zorlukla tarlasını sürmüş,
ekmiş, biçmiştir. Ve ürününün yüzde seksenini yine orduya vermiştir.
(s.220)
-Nurettin
Peker, İnebolu’dan Kastamonu’ya cephane ve erzak taşırken,
Kastamonu’nun yakınındaki kışla önünde kar ve tipi nedeniyle donarak
ölen Şerife Bacı’nın öyküsünü “İstiklal Savaşı: Resim ve Vesikalarla İnebolu” adlı kitabında anlatmıştır. (s.233)
-Fransız gazeteci Schliklen: “Sırf
kadınlardan oluşan öyle kafilelere rastladım ki, doğrudan doğruya
sırtlarında, savaşan orduya obüs sandıkları, yiyecek taşıyorlardı. Bu
halkı böyle harekete getiren hiçbir yasal mecburiyet değildir. Ruhlara
doğmuş, yüce bir yurtseverlik duygusudur. Kocaları orada, cephede
dövüşen bu kadınlar, ne siyasi bir akıma tabi olmuşlar, ne de bir koyun
sürüsü idiler. Bekledikleri ne bir mükâfat ne bir şükran sözüdür.” (s.246)
‘***’
-Afyon
cephesini yaran Kemalettin Sami Paşa Zaferden sonra, Bursa’da
öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmada büyük zaferi nasıl kazandıklarını
anlatırken, kadınların, erkekleri savaşa nasıl teşvik ettiğini şöyle
ifade ediyor: Hepimizin kalbinde intikamın sesi, kudretini artırmaya
başladı. Bu sesin galebesinde kadınlarımızın pek büyük yardımı vardı.
Kadın sözünün, gözyaşının bir erkek üzerinde ne müthiş tesir yaptığını
bilirsiniz. Adlarını hürmet ve şükranla kaydedeceğim Halide Edip ve Erzurumlu Gül hanımlar
geldiler. Askerle beraber ağladılar. Eğer vatanı kurtarmadan
gelirseniz, kadın olarak size lanet edeceğiz, dediler. Bütün asker
ağlayarak yemin etti. Gül Hanım taarruzdan bir gün önce bütün birlikleri
dolaştı. Askere tek tek yemin ettirdi. (s.259)
-Enver Behnan Şapolyo yazıyor (1922):
Yörük Ali’nin adı her tarafta dolaştı. Başına daha fazla kızanlar
toplandı. Bunlar arasında birçok kadın da vardı. Hepsi silahlı idi.
İçlerinden Emir Ayşe yaman bir çeteci idi. (s.275)
-Kara Fatma’nın
müfrezesine 43 kadın, 700 erkek katılmıştı. Kadınlardan 28’i şehit
oldu. Sağ kalan 18 kadın ve diğer erkeklerle 1. Ve 2. İnönü savaşlarında
çarpıştı. Bu savaşlarda da kadınları şehit veya yaralı olarak İnönü’de
bıraktı, kendisi de yaralandı. İyileştikten sonra, Düzce çevresindeki
asker kaçaklarını vatan görevine çağırmak için, o havaliye gitti. Kara
Fatma karargâhını Nefren Boğazı yakınındaki bir köyde kurmuştu. İki
eşkıya reisi çeteleriyle birlikte onun birliğine katılmıştır. (s.292)
-Ayşe Çavuş 55 yaşında… Neden ve nasıl silaha sarıldığını anlatıyor (1922): … Düşman İzmir’e girmiş, buraya doğru geliyor, dediler. Yüreğim kabardı. Artık bizim için ölüm var, kurtuluş yok, dedim. Bütün köy delikanlıları silahlanmıştı. Ben de kendimde kuvvet hissettim. Çocuklarımı Uşak’a bıraktım. Aydın’a geçtik. Mahalle delikanlılarına, kaçmanın erkekliğe yakışmadığını, vatanı kurtarmak için çalışmak lazım geldiğini söyledim. Civar köylerden 200 delikanlıyı ikna ettim. Erzak ve cephanemizi düzdük. Kasaba’ya yollandık. Kuvvetimiz gittikçe çoğalıyordu, 350 kişi olmuştuk. Kasaba’da kaldığım sürece düşman keşif taarruzunun ilerlemesine engel oldum. Yunan’ın Demirci’ye girdiğini haber aldık. Ani bir baskın yaparak üç koldan Demirci’ye girdik. Saatler süren çarpışmadan sonra düşmanı söküp çıkardık. (s.302)
-Ne mutlu Osmaniyelilere ki, Rahime
gibi kahraman bir kadın yetiştirmiştir. Henüz 27 yaşında olan bu kadın,
girdiği savaşlarda ‘benim diyen’ erkekleri kendine hayran bırakır.
Bütün müfrezelerin saygısını üzerinde toplar. Müfrezesinin adeta
kumandanı konumuna yükselir. En son Hakim Tepe’de toplanan Fransız
kuvvetlerine karşı, kırk kadar savaşçı ile yürüyüp savaşa tutuşur. Türk
bayrağını eline aldığı gibi düşman siperlerine çullanır. Kanlı bir
boğuşma başlar. Rahime, kanlar içinde ruhunu teslim edinceye kadar
silahını ve bayrağını bırakmaz. Hayatta kalanlar Fransız karargâhını ele
geçirir. (s.311)
-Asker Saime…
Mütareke başlangıcında üniversite öğrencisidir. Onun inandığı,
tapındığı tek şey memleket davasıdır. Kendini bu davaya öyle
vakfetmiştir ki, gözü başka hiçbir şey görmemektedir. 22 Mayıs 1919’da
yapılan Kadıköy mitinginde konuşmacıdır. Hakkında tutuklama emri çıkınca
Ankara’ya ulaşır. Batı cephesinde, cephe gerisinde ve haberalma
işlerinde çalışır. İzmit’te bir görevini yerine getirirken yaralanır.
İstiklal madalyası almıştır. Savaştan sonra edebiyat öğretmenliği
yapmış, 1951’de ölmüştür. (s.319)
‘***’
-Mustafa
Kemal Paşa (21 Mart 1923): Bu son yılların inkılap hayatında hummalı
fedakârlıklarla yüklü mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak
kurtuluşa ve bağımsızlığa götüren azim ve faaliyet hayatında milletin
her ferdinin çalışması, gayreti, himmeti, fedakârlığı geçmiştir. Bu
arada en ziyade himmet ile yad ve daima şükran ile tekrar edilmek lazım
gelen bir gayret vardır ki, o da Anadolu kadınının
göstermiş olduğu çok ulvî, çok yüksek fedakârlıktır. Dünyanın hiçbir
yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üzerinde kadın
çalışması zikretmek imkânı yoktur. Dünyada hiçbir milletin kadını “ben
Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere
götürmekte Anadolu kadını kadar gayret gösterdim diyemez. … dolayısıyla
hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle
ebediyen taziz ve takdis edelim. (s.333)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.