Gideni Fark Etmek, Geleni Görmek (I) |
Yolunuz Açık
Olsun Çocuklar!...
Gideni Fark Etmek, Geleni Görmek (I)
Onları ilk kez, 2011 Nisan ayında, İstanbul’da, Galatasaray Lisesi önünde görmüştüm. Orada toplanıyorlar, Taksim’e doğru yürümeye çalışıyorlardı.
Cıvıl cıvıl ama öfke doluydular. Biraz şaşkın ve dağınıktılar. Bizlerin alışkın olduğu örgüt, yürüyüş disiplinleri yoktu. Dans eder gibiydiler. Bağırıyorlar, sloganlar atıyorlar, müthiş esprili pankartlar taşıyorlardı.
YGS’de ortaya çıkan şifre skandalına karşı tepki doluydular. Borç harç dershanelere gidiyorlar, geleceklerini üniversiteye girip iş sahibi olmakta görüyorlardı. Ama Mod Medyan denilen şifre yöntemiyle sorular, 10.000 malum dershanelerin öğrencisine dağıtılmıştı. Gecelerini gündüzlerine katarak çalışmaları, dişten tırnaktan arttırılarak yapılan onca masraf boşa gidecekti. Bu haksızlığa karşı çıkıyorlardı.
Cop yediler, gaz yediler. Benim de onlarla birlikte, atlatmaya çalıştığım zatüreli ciğerlerimi doldurmuştu gaz ve onca polis şiddeti görmüş biri olarak ilk kez soluyordum bu lanet kimyasalı. Sanırım yaşımdan ötürü, geçen biri sandılar da coptan kurtuldum.
Öyle saf ve öylesine güzellerdi. Ana babaları yanlarında yoktu. Nasıl haberleştiklerini anlamamıştım. Ama ondan sonra Beyoğlu’nda ya da Cevahir’in önünde ne zaman rastlasam artlarına takıldım bu yavruların. Dahası, nasılsa yine çıkarlar diye ben de yollara düştüm.
Yetkililerin olayı örtbas etme çabaları, Cumhurbaşkanının, yetkililerin açıklamalarından tatmin olduğunu belirtmesi, haklarında hiçbir işlem yapılmaması, iyice güveni sarstı bu çocuklarda. Her eylemde daha yaratıcı sloganlar atıyor, pankartlar yazıyor, başlarına neden bunların geldiğini daha çok kavrıyorlardı.
O günden bu yana, saymakla bitmez haksızlık ve adaletsizlikle karşılaştılar. Her protestoları, şiddetle karşılandı.
Okullarına el atıldı, imam okullarına çevrildi nice okul.
Yaşam tarzlarına karışıldı, her davranışları kabahat ya da suç sayıldı.
Padişahlığa öykünmeleri ve diktatörce dayatmaları gördüler.
Onlar kul, köle olmak istemiyorlardı ki… Özgürlüğü, insanca yaşamı ve hayallerindeki,emeğiyle geçinebilecekleri işleri amaçlıyorlardı.
Vurgunu, talanı, doğanın acımasızca ranta çevrilişini gördüler. Nefessiz bırakıldıkları şehirlerde yağmaları gördüler.
Onlar, teknoloji çağının çocuklarıydı. Zekiydiler ve tüm dünyayı, bizlerden çok daha iyi görüyor, öğreniyorlardı.
Küçücük yaşlarda akıllarını çelmeye kalkan bilgisayar oyunlarına ve pornolarınıza da kanmadılar. Güdümlü medya araçlarınıza da…
Kendileri öğrenmek, kendileri karar vermek istiyorlardı.
İsyankârdılar, normal her genç gibi. Modası geçmiş korkutmalarınızla da uyutamadınız. “Din iman, cennet cehennem” deyip 4x4’lerde gezişinizi, milyon dolarlık villalara kısa sürede sahip oluşunuzu, gemiciklerinizi, Deniz Fenerlerinizi ve daha neleri neleri gördüler…
Bu öfke, üç beş günde birikmedi efendiler! Damlaya damlaya göl oldu, bardak taştı işte!
Cin şişeden çıktı.
Biz diyalektiği yöntem bilen sosyalistler, buna “Niceliğin niteliğe dönüşümü” deriz. Diyalektiğin yasaları, ileri doğru işler efendiler, ileri doğru işler!
Biliniz ki bu gençlerin tüm deneyimsizliklerine karşın, bu bir başlangıçtır. Onlar geleceğimizdir.
Onlar, ne sizlerin köhnemiş yöntemlerinizi takacaklar ne de bizlerin bugüne uymayan savaşım yöntemlerimizi, çok bilmiş öğütlerimizi dinleyecekler.
Onlar, küreselleşme denen kapitalizmin bu son evresinin vahşetinin kaynağındaki doymak bilmek kâr hırsınızı, faşizminizi ve tüm işbirlikçilerini de görecekler.
Onlar, her olguyu, zamana ve kendilerine göre analiz edecekler, değerlendirecekler, çıkış için yeni yol ve yöntemler bulacaklar.
Unutmayın efendiler! Hiçbir diktatörlük şiddetle ayakta kalmadı. Kimler geldi geçti bu dünyadan… Ve tarih arada bir aksamalar da olsa hep ileri doğru aktı.
Sizin onca vahşetinize maruz kalmış olan bizim kuşaklar da ister elbette özgür ve güzel günler görmeyi… Ama biz biliriz ki tarihte bir kum taneciğiz yalnızca… Bunu bilerek direniriz, bunu bilerek vazgeçeriz günübirlik çıkarlarımızdan… Bunu bilerek göğüs gereriz her türlü saldırılarınıza…
Bizi besleyen ve eskitmeyen işte bu tarihsel umudumuzdur.
Bu daha başlangıç efendiler!... Bu daha başlangıç!...
Gideceksiniz efendiler, gideceksiniz!... Bugün değilse de yarın gideceksiniz!...
Sizlerin yolu açık olsun çocuklar!...
Bize düşen, ne önünüze düşmektir artık ne de ardınızdan bakmak…
Bize düşen, sizi anlamaktır çocuklar, sizi anlamak!...
Yanınızdayız çocuklar, yanınızdayız!…
NOT: Anımsamak amacıyla, 2011’de şifre olayı ile ilgili olarak yazdığım “Tatmin Olamıyorum Ey Okur” başlıklı üç yazımın linkleri aşağıdadır.
1) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=98692
2) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=9873
3) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=98773
19.06. 2013
Vildan Sevil
Gideni Fark Etmek, Geleni Görmek (I)
Onları ilk kez, 2011 Nisan ayında, İstanbul’da, Galatasaray Lisesi önünde görmüştüm. Orada toplanıyorlar, Taksim’e doğru yürümeye çalışıyorlardı.
Cıvıl cıvıl ama öfke doluydular. Biraz şaşkın ve dağınıktılar. Bizlerin alışkın olduğu örgüt, yürüyüş disiplinleri yoktu. Dans eder gibiydiler. Bağırıyorlar, sloganlar atıyorlar, müthiş esprili pankartlar taşıyorlardı.
YGS’de ortaya çıkan şifre skandalına karşı tepki doluydular. Borç harç dershanelere gidiyorlar, geleceklerini üniversiteye girip iş sahibi olmakta görüyorlardı. Ama Mod Medyan denilen şifre yöntemiyle sorular, 10.000 malum dershanelerin öğrencisine dağıtılmıştı. Gecelerini gündüzlerine katarak çalışmaları, dişten tırnaktan arttırılarak yapılan onca masraf boşa gidecekti. Bu haksızlığa karşı çıkıyorlardı.
Cop yediler, gaz yediler. Benim de onlarla birlikte, atlatmaya çalıştığım zatüreli ciğerlerimi doldurmuştu gaz ve onca polis şiddeti görmüş biri olarak ilk kez soluyordum bu lanet kimyasalı. Sanırım yaşımdan ötürü, geçen biri sandılar da coptan kurtuldum.
Öyle saf ve öylesine güzellerdi. Ana babaları yanlarında yoktu. Nasıl haberleştiklerini anlamamıştım. Ama ondan sonra Beyoğlu’nda ya da Cevahir’in önünde ne zaman rastlasam artlarına takıldım bu yavruların. Dahası, nasılsa yine çıkarlar diye ben de yollara düştüm.
Yetkililerin olayı örtbas etme çabaları, Cumhurbaşkanının, yetkililerin açıklamalarından tatmin olduğunu belirtmesi, haklarında hiçbir işlem yapılmaması, iyice güveni sarstı bu çocuklarda. Her eylemde daha yaratıcı sloganlar atıyor, pankartlar yazıyor, başlarına neden bunların geldiğini daha çok kavrıyorlardı.
O günden bu yana, saymakla bitmez haksızlık ve adaletsizlikle karşılaştılar. Her protestoları, şiddetle karşılandı.
Okullarına el atıldı, imam okullarına çevrildi nice okul.
Yaşam tarzlarına karışıldı, her davranışları kabahat ya da suç sayıldı.
Padişahlığa öykünmeleri ve diktatörce dayatmaları gördüler.
Onlar kul, köle olmak istemiyorlardı ki… Özgürlüğü, insanca yaşamı ve hayallerindeki,emeğiyle geçinebilecekleri işleri amaçlıyorlardı.
Vurgunu, talanı, doğanın acımasızca ranta çevrilişini gördüler. Nefessiz bırakıldıkları şehirlerde yağmaları gördüler.
Onlar, teknoloji çağının çocuklarıydı. Zekiydiler ve tüm dünyayı, bizlerden çok daha iyi görüyor, öğreniyorlardı.
Küçücük yaşlarda akıllarını çelmeye kalkan bilgisayar oyunlarına ve pornolarınıza da kanmadılar. Güdümlü medya araçlarınıza da…
Kendileri öğrenmek, kendileri karar vermek istiyorlardı.
İsyankârdılar, normal her genç gibi. Modası geçmiş korkutmalarınızla da uyutamadınız. “Din iman, cennet cehennem” deyip 4x4’lerde gezişinizi, milyon dolarlık villalara kısa sürede sahip oluşunuzu, gemiciklerinizi, Deniz Fenerlerinizi ve daha neleri neleri gördüler…
Bu öfke, üç beş günde birikmedi efendiler! Damlaya damlaya göl oldu, bardak taştı işte!
Cin şişeden çıktı.
Biz diyalektiği yöntem bilen sosyalistler, buna “Niceliğin niteliğe dönüşümü” deriz. Diyalektiğin yasaları, ileri doğru işler efendiler, ileri doğru işler!
Biliniz ki bu gençlerin tüm deneyimsizliklerine karşın, bu bir başlangıçtır. Onlar geleceğimizdir.
Onlar, ne sizlerin köhnemiş yöntemlerinizi takacaklar ne de bizlerin bugüne uymayan savaşım yöntemlerimizi, çok bilmiş öğütlerimizi dinleyecekler.
Onlar, küreselleşme denen kapitalizmin bu son evresinin vahşetinin kaynağındaki doymak bilmek kâr hırsınızı, faşizminizi ve tüm işbirlikçilerini de görecekler.
Onlar, her olguyu, zamana ve kendilerine göre analiz edecekler, değerlendirecekler, çıkış için yeni yol ve yöntemler bulacaklar.
Unutmayın efendiler! Hiçbir diktatörlük şiddetle ayakta kalmadı. Kimler geldi geçti bu dünyadan… Ve tarih arada bir aksamalar da olsa hep ileri doğru aktı.
Sizin onca vahşetinize maruz kalmış olan bizim kuşaklar da ister elbette özgür ve güzel günler görmeyi… Ama biz biliriz ki tarihte bir kum taneciğiz yalnızca… Bunu bilerek direniriz, bunu bilerek vazgeçeriz günübirlik çıkarlarımızdan… Bunu bilerek göğüs gereriz her türlü saldırılarınıza…
Bizi besleyen ve eskitmeyen işte bu tarihsel umudumuzdur.
Bu daha başlangıç efendiler!... Bu daha başlangıç!...
Gideceksiniz efendiler, gideceksiniz!... Bugün değilse de yarın gideceksiniz!...
Sizlerin yolu açık olsun çocuklar!...
Bize düşen, ne önünüze düşmektir artık ne de ardınızdan bakmak…
Bize düşen, sizi anlamaktır çocuklar, sizi anlamak!...
Yanınızdayız çocuklar, yanınızdayız!…
NOT: Anımsamak amacıyla, 2011’de şifre olayı ile ilgili olarak yazdığım “Tatmin Olamıyorum Ey Okur” başlıklı üç yazımın linkleri aşağıdadır.
1) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=98692
2) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=9873
3) http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=98773
19.06. 2013
Vildan Sevil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.