-Van Depremi-
Van depreminde anormallikleri bazı
bilirkişi olan akademisyenlerin görüşleriyle belirtelim. Pr. Dr. Ahmet Ercan’ın
açıklamalarından bazı alıntılar yaparak devam ediyorum.
Van depremi Doğu Anadolu’nun deprem
haritasını ve tektonik modelini değiştirdi. Doğu Anadolu fay hattı Malatya
Pötürge’den başlayarak doğuya doğru Sivrice, Palu ve Bingöl’e; Bingöl’ün
güneyinden Muş ovasının kuzeyine girmekte ve Muş ovasının kuzey kenarından da
Van gölünün kuşa benzeyen şeklinin boynuna keserek Erçek gölünün kıyısından
Çaldıran’a kadar uzanmaktadır. Diğer taraftan ise Kuzey Anadolu fayı da
Erzincan’dan Karlıova’ya oradan da Varto’ya uzanan hat bir sıçrama yaparak
Palandöken dağlarından ve Pasinler ovasının güneyinden geçerek Karayazı’ya
gelmekte, Karayazı’dan geçerek Tutak’a, Tutak’tan Çaldıran’a ve oradan da
İran’a doğru uzanmaktadır. Bu ana hat Kuzey Anadolu fayının doğudaki devamını
oluşturmaktadır.
Kuzey Anadolu fayının Karlıova’da sonlandırıldığı
ileri sürülmekteydi. Bu model bu depremde yıkıldı. Doğu Anadolu fayı olarak
Karlıova’dan Bingöl’e, Bingöl’den Elazığ’a uzanan hat kabul edilmekteydi, oysa
bu deprem gösterdi ki Doğu Anadolu fayı doğuya doğru hareket etmekte ve
Bingöl’den Van gölünün kuzeyine ve oradan Çaldıran’a doğru uzanmaktadır. Diğer
bir kol ise Çaldıran fayının çatlanarak Erçiş Fayı olarak uzandığı koldur. İşte
son Van depremi göstermiştir ki tüm bu kollar gelip, ne rastlantıysa Türk- İran
sınırında birleşmiştir. Bu üç fay
doğunun en yıkıcı depremlerini oluşturur.
Van
Depreminden sonra, İran’ın Urumiye gölü başta
olmak üzere bu hat üzerinden İran’ın içlerine doğru birçok deprem oluşmuş veya
biraz komplo teorisi kurarsak oluşturulmuştur.
Yine depremle
ilgili risklerden biri de Prof. Dr.
Mikdat Kadıoğlu tarafından “VAN GÖLÜ VE YÜKSELEN SU SEVİYESİ ”adlı
makalesinde gösterilmiş ve Van gölünün 8 yılda 4 metre yükselmesi sonrasında
ilave yük binmiş olduğunu bu yükünde bölgede depremler üretebileceğini beyan
etmiştir.
İlginç
tespitleri özetleyelim.
Son yıllarda özellikle Ortadoğu'da bazı
göllerin seviyelerinin yükseldiği rapor edilmiştir. Yükselme miktarı yaklaşık
olarak 2 m kadardır. Bu göllerin ortak özellikleri tektonik karakterleridir.
Türkiye'de yükselen beş göl de tam Transform Fay Zonları üzerinde
bulunmaktadırlar.
Sapanca Gölü dışında hepsi de sodalı göllerdir. Van
Gölü suyunda bulunan K+ ve Li+ katyonları, gölün tabanında kabuğun derinlikleri
ile bağlantılı bir çok kaynak olduğu anlamına gelir. Benzer olarak İran'daki Urumiye
Gölü ve Uluslararası sahillerle çevrili Hazar Denizi de yükselmektedir. Hazar
Denizi yükselirken komşusu olan Aral Gölünün seviyesinin düşmesi, seviye
yükselmelerinin iklimsel etkilerden bağımsız olduğunu göstermektedir
Van Gölünde son iki yıl içinde iklim
koşullarından bağımsız olarak meydana gelen su düzeyi yükseliminin açıklaması,
Van Gölü suyunun bileşiminde saklıdır. Bilindiği gibi Van Gölünün suyu
sodalıdır.(Ek-1) Suda eriyik halinde bulunan iyonlar, volkanik yeraltı suyu
kökenlidir .Van Gölüne dolaylı olarak iyonik su basan kaynak, büyük bir olasılıkla
Van Gölü kuzey sahiline yakın dizilmiş Tendürek, Süphan ve Nemrut (kıta ortası
çizgisel) volkanlarıdır.
Özellikle Nemrutun aktivitesi krater gölündeki suyun
sıcaklığından da anlaşılmaktadır. M.T.A.Gn.Md.'nün,
Alman Heidelberg üniversitesi öğretim üyelerinin katılımı ile yaptırdığı
araştırmalara göre, Nemrut krater gölünün ve Nemrut’un kuzeyindeki birçok
kaplıcanın (özellikle Germav ılıcasının) kimyasal bileşimleri ile Van gölü
sularının kimyasal bileşimi birbirine çok benzemektedir.
Ancak yapılan basit hesaplara göre bu
durumda Van Gölünün, daha az buharlaşma yapabileceği daha küçük bir alana sahip
oluncaya kadar göl seviyesini düşürmesi gerekirdi. Hâlbuki bu alçalmayı önleyen
ve doğrudan ölçülemeyen bir su bütçesi fazlası olduğu kabul edilmektedir. Böylece
bu su bütçesi fazlasının göl tabanındaki kaynaklardan sağlandığı açıkça
görülür.
1992 yılından beri Van Gölü tabanına ek olarak 9
milyar ton yük bindirdiği halde yöre halkını rahatsız edecek (yani en azından
M>3.5 richter) deprem fırtınasına maruz kalmamıştır. Diğer yükleme
örneklerine bakıldığında bu deprem fırtınasının hemen başlaması gerekmekteydi.
Bu problem ise Van Gölüne ilave olan 9 milyar ton suyun zaten orada olduğu,
sadece derinlerden yeryüzüne çıktığı şeklinde açıklanabilir.
Şimdiye kadar
çok büyük magnitüdlü depremlere neden olmaması dolayısı ile izostatik depremler
pek fazla ön plana çıkarılmamıştı. Ancak işin içerisine tetikleme işlevi
girince daha önceki çalışmalarımızda da belirtildiği gibi zaten geriliminin son
aşamasına gelmiş bir doğrultu atımlı ya da düşey atımlı fay depreminin oluş
zamanının, bir dış etkenle vaktinden önceye alınması söz konusudur diye
tanımlanmıştı. Yine bütün açıklığı ile belirtmekte yarar var. İzostatik
depremler başka bir katil fay bölgesinde bulunmadıkları zaman, yani sedece
kendi güçleri ile bir deprem ürettiklerinde, nadiren 5 Richter büyüklüğüne
erişebilirler.
Örneğin Keban Baraj Gölü ilk
su tuttuğunda beş altı yıl süren 3.5-4.5 Richterlik deprem fırtınasına neden
olmuştu. Yeryüzündeki bütün büyük baraj gölleri bu şekilde davranmıştır. Ancak Van Gölü yükselimi sırasında Van gölü
sempozyumunda da belirttiğim gibi, Van gölüne ilave 9 milyar ton su yüklendiği
halde, bu izostatik deprem aktivitesi oluşmamıştır. Bunun nedeni Boğaziçi
Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Van Gölü Sempozyumu kitabında çıkan makalemde
de belirttiğim gibi “o dokuz milyar ton suyun Van gölüne başka bir yerden
örneğin aşırı yağışlardan falan gelmediği, suyun zaten orada bulunduğu, fakat
sadece derinlerde bulunan bu suyun, gölün tabanına “tube like lacustrine”
vasıtasıyla basıldığını söylemiştim.
Bu su seviyesi
yükselmesi olayı o günlerde sadece Van Gölü için geçerli değildi. Türkiye
sınırları içindeki ve Orta Doğu’daki bütün tektonik göllerin su seviyesi
yükselirken, birikinti ve doğal baraj göllerinin, çok yağış alan bölgelerde
bile seviyelerinin düştüğü görülmüştü. Örneğin o günlerde yani 1990-1993
yılları arasında, aynı klimatik yörede olmalarına karşılık Hazar denizi
etrafına büyük hasarlar vererek yükseldiği halde Aral Gölü tabir caizse
kurumuştu. Bu durumda bu yükselen göller milyarlarca ton ilave su yüküne
kavuştukları halde çevrelerinde her zamankinden farklı bir deprem etkinliği
olmamıştı. Hâlbuki Keban barajı, Atatürk Barajı veya daha küçük rezervuar
gölleri, halen deprem etkinliklerini az da olsa sürdürmeye devam etmektedirler.
Devam edecek.
Bu yazı ilk olarak 2013 yılında yayınlanmıştır.
Devam edecek.
Bu yazı ilk olarak 2013 yılında yayınlanmıştır.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.