8 Eylül 2014 Pazartesi

İzmir'i Kim Yaktı









Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
(Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanından )
Önce Ermeni mahallesinde farklı  birkaç  noktadan başlayan yangın, 13 Eylül’de her yanı sarmış, şehri dumana boğmuştu. 3 gün sürdü büyük İzmir yangını. Peki, ama kim yakmıştı İzmir’i?

Amerika’da yayımlanan  ‘The Pacific’ isimli dizide geçen “1922′de Türklerin İzmir’i yağmaladığı, insanları öldürdüğü ve şehri yaktığı” şeklindeki çarpık ifadelerle “İzmir Yangını” gündemimize  girdi.
Bu konu hakkında daha önce Türkiye aleyhinde birkaç kitap yazılmıştır, zaman zaman konu dile getirilirdi. Ama bu defa film nedeniyle çok tartışılacağa benziyor. O nedenle olayı daha yakından bilmemiz gerekiyor.
Birkaç yıl önce Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz köşe yazısında yangını Türklerin çıkardığını ima etmiş,   Atatürk’ün seyretmekle yetindiğini iddia etmişti. Türklerin çıkardığı imasını, Yunanlıların İzmir’i terk etmesinden 4 gün sonra yangınların başladığına dayandırıyor. Yani, “Rumlar gitmişti, öyleyse Türkler yakmıştır.” şeklindeki saçma mantığa başvuruyor. Gözden kaçırdığı nokta; Giden Rumlar olduğu gibi geride on binlerce Rum ve Ermeni’nin bulunmakta olduğu ve bilhassa Ermeni çetelerinin mahalle direnişlerinde bulunduğudur.

Etyen Mahçupyan da yazısında yangını Türklerin çıkardığını öne sürer. Şöyle diyerek:
Örneğin İzmir’i yakanların Yunanlılar olmadığını, yangının onlar gittikten 4 gün sonra başladığını ve nedense sadece Rum ve Ermeni mahallelerini yaktığını söylemek gerekiyor. Çünkü bunları bütün dünya biliyor ve herkesin bildiğini inkar ederken, başkalarından ‘doğru’ davranış beklemenin hiçbir inandırıcılığı olmuyor. O zaman da kendi elimizle kendi burnumuza malum halkayı takıyor, ipini de herkesin kullanımı için ortalığa sunmuş oluyoruz.
Yani şunu iddia ediyor Mahçupyan:

1) İzmir’i yakanlar Yunanlılar değil, Türklerdir. Çünkü yangın, Yunanlıların gidişinden 4 gün sonra başlamıştır.
2) Nedense sadece Rum ve Ermeni mahalleleri yanmıştır, bu da yangını Türklerin çıkardığını kanıtlar.
3) Bunları (nasıl oluyorsa) “bütün dünya” biliyor, biz de herkesin bildiği bu apaçık gerçeği inkâr ediyoruz.

Bakalım gerçek öyle mi:?
1)      Gerek zamanın İzmir İtfaiye Müdürü Paul Grescovich’in raporu, gerekse o sırada İzmir’de bulunan Amerikan Yardım Heyetinden Mark O. Prentiss’in Amiral Bristol’e yazdığı rapor bu iddianın yalan olduğunu kanıtlıyor.
2)      Yanan mahallelerin Rum ve Ermenilere ait olması, yangını Türklerin çıkardığı anlamına gelmez. Zafer kazanmış ve işgal altındaki kendi toprağını kurtarmış bir ordu neden sahipleneceği malı-mülkü yaksın? Tersine “Türklerin eline kalacağına yakalım” zihniyetiyle hareket edilmiş olması çok daha akla yatkındır.
3)      “İzmir’i Türklerin yaktığını dünya biliyor” iddiası doğru değildir. 1931-1934 yıllarında İzmir’de öğretmenlik yapan Donald Webster Ermenileri suçlar, Yunanlı tarihçi Lord Kinross Ermenilerin çeşitli yerlerde yangın çıkarttıklarını kabul eder. Tarihçi Orhan Koloğlu’na göre 19 Eylül tarihli New York Times gazetesi bile, Paris’ten aldığı şu habere sayfalarında yer vermeyi gerekli görmüştü: “Fransız kaynakları, Türkleri İzmir’i yakmakla suçlayan bütün haberlerin, Atina üzerinden Londra’ya gelip yayıldığını ortaya koydular.” Demek ki dünya öyle bilmiyor. Ayrıca öyle biliniyor olması, doğru bilindiğini göstermez.

Greskovich’in tanıklığı 

İzmir’de yangın söndürme kuruluşundan sorumlu Greskovich ona Türk atlıları İzmir’e yaklaştıkça önceleri çok daha seyrek olan yangın başlangıçlarının birden ve aynı anda çoğaldığını, sıklıkla Ermeni yerleşim bölgelerinde çıktığını, kendinin iki Ermeni papazını paçavraların üstüne gaz dökerek tutuşturmaya hazırken kendi eliyle yakaladığını, kente sonra giren Türk komutanın kaçıp ayrılan Rum itfaiyeciler yerine yüz Türk askeri verdiğini ve Türkler birkaç yapıyı dinamitle yıktılarsa da bunun rüzgârla da yayılan ateşi sınırlayıp durdurmak amacı güttüğünü söylemiştir. Bu anlatım yazanakta ve Prentiss imzalı gazete yazılarında ayrıntılarıyla vardır.
Prentiss, Türklerin yaktıkları ve içindekileri öldürdükleri söylenen hastaneye de, yanına başka tanıklar almayı ihmal etmeyerek  hemen gitmiş, bu söylentiye neden olacak en ufak bir başlangıç görmemiş, ancak Türk askerinin oraya sığınan Ermenilerin ellerindeki çok sayıda silahı toplamakla yetindiklerini yazmıştır.
Yenilerek çekilen Yunanlıların Uşak, Kütahya, Bursa, Eskişehir ve Aydın gibi yerlerdeki kanlı ve yangınlı eylemlerinin onlar tarafından İzmir’de de yinelenebileceğine ilişkin Amerikan ve İngiliz belgelerinde kaygılar vardır. Prentiss ve yanındakiler ”Türk askerlerinin kıyım ve ırza saldırılarını gözleriyle gördüklerini” söyleyenlerin bildirimleri üstüne hiç vakit yitirmeden olay yerlerine ulaşmış, ancak ”tek bir kişi bile zarar görmemiş, bu yönde gözdağı bile verilmemiştir” diye yazabilmişlerdir.

‘Türkler üstün yardım ruhu sergiledi’ 

Üstelik Türk askerlerinin, göçmek isteyenlerin limana Başkomutan Mustafa Kemal ‘in izniyle (ama Yunan bayrağı taşımama koşuluyla) gelen 27 yabancı gemiye taşınmalarına yardımcı olduklarını ve yerinde müdahalelerle gereksiz yığışma, kargaşa, ezilme ve hatta Amerikan denizcilerinin denize düşmelerine engel olduklarını da belirtmekten geri kalmıyor, ”üstün bir yardım ruhu sergilediğini” de bu sözcüklerle belirtiyor.
Savaşı kazanmış olarak oraya giren Türklerin bu varlıklı kenti yakmada hiçbir çıkarları yoktu. Ayrıca, kanıtlara ilk elden ulaşan görevli yabancıların güvenilir yazılı belgeleri ve açıklamaları, yangına en başta Ermenilerin ve sonra Yunanlıların neden olduklarını da belirtiyor.
(Prof.Dr.Türkkaya Ataöv’ün yazısından)

1924 Londra’sında İzmir yangını yargılanır 

1924 Aralık’ıdır ve Londra, Yüksek Adalet Mahkemesi’nde ilginç bir davaya tanıklık etmektedir. Davayı açan taraf, Amerikan Tütün Şirketi’ydi, davalı sandalyesinde ise Guardian Sigorta Şirketi oturuyordu. Tütün Şirketi, 1922 Eylül’ündeki İzmir yangınındaki zararının tazminini istiyordu. Sigorta ise yangının savaş halinin bir sonucu olduğunu belirterek ödeme yapmaktan kaçınıyordu. Tazmini istenen meblağ tam 600 bin doları buluyordu ya, emsal teşkil edeceği için sigorta şirketinden çıkacak toplam miktar 100 milyon dolara ulaşacaktı.
Meblağ büyük olunca mahkeme süreci de ilginç şahitlikler ve iddialara sahne olacak, böylece İzmir yangınının ilk hukukî hesaplaşması Londra’da yapılacaktı.
Taraflar çeşitli milletlerden şahitleri çağırır mahkemeye. Chester Griswold adlı bir Amerikalı görevli, Türklerin şehrin etrafını kordon altına almasının, halkı eşkıyadan korumayı amaçladığını, İzmir’de yangından önce de, sonra da tek bir şiddet olayına şahit olmadığını aktarır. Rene Guichet adlı Fransız demiryolu mühendisi şenlik amaçlı birkaç havai fişekten başka ateş görmediğini söyler. Tütün Şirketi Müdürü Mr. Archbell’in iş ortağı da dahil her milletten şahidin ağız birliği etmişçesine tek bir ateş gördükleri ve rüzgârın etkisiyle bunun kazara yayıldığı ifadesini vermeleri karşısında aklı karışan hakim Justice Rowlatt “Hayatımda karşılaştığım en muğlak davalardan biri bu”, diyerek isyan etmiştir.
Durum gerçekten de kafa karıştırıcıdır. Bir tarafta ayyuka çıkan “Türk mezalimi” iddiaları, öbür tarafta çelişkili beyanlar: Yunanlıların da, Ermenilerin de, Türklerin de çıkardığı söylenmektedir yangını. Peki hangisi doğrudur? Daha önemlisi, davada hangisine göre hüküm verilecektir?
Nihayet 19 Aralık’ta hakimin kararını sigorta şirketi lehine açıkladığı görülür. Tütün Şirketi tek kuruş tazminat alamamıştır, çünkü yangında kastî bir eylem tespit edilememiş, savaş halinin yaşandığı sırada çıkan bir yangının kesin olarak kimin tarafından ve hangi maksatla çıkarıldığının tespit edilemeyeceği karara bağlanmıştır.
Davanın seyrini neden bu kadar ayrıntılı aktardığımı anlamış olmalısınız. 1924 gibi canlı şahitlerin henüz yaşadığı bir yılda ve İngiltere gibi, Türkiye’deki işgalini henüz noktalamış bir emperyalist gücün ülkesinde bile yeterince kanıt bulunamadığı için beraat edilmişse, bugün aydınlarımızdan, İzmir yangınıyla ilgili olarak en azından İngiliz hakim kadar tarafları dinleyerek hüküm vermelerini istemek hakkımız olmalıdır.
(Taraflı davranmamak için bu davanın öyküsünü, İzmir yangınını Türklerin çıkardığını savunan, Marjorie Housepian’ın Smyrna 1922: The Destruction of a City (Londra 1972, Faber&Faber, s. 230 vd.) adlı kitabından aldım; yani ‘aleyhimizdeki’ bir kitaptan. ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde bulunan Barnard College’da öğretim üyesi olan Bayan Housepian evlendikten sonra Dobkin soyadını almıştır.) (Mustafa Armağan’ın yazısından)


Türk Tarih Kurumu, 1922′de İzmir’in işgalden kurtarılmasının ardından çıkan büyük İzmir yangınıyla ilgili yabancı kaynaklardaki önemli belgeler ve tanıkların ifadelerine dayanan İngilizce bir kitap hazırlıyor. Kitaba göre, yangını Türk askeri üniforması giymiş 22 Ermeni başlatmış ve ‘mallarını Türklere bırakmamak için İzmir’i yaktıklarını itiraf etmişler.
Yangını kimin çıkardığını anlamak için İzmir’de o dönemde bulunan kişilerin tanıklıklarını göz önünde bulundurmak gerektiğini vurgulayan Çiçek, İzmir’deki İngiliz Konsolosu Harry Lamb’in, ‘benim kanaatime göre, İzmir’i, Rumlar ile birlikte hareket eden Ermeniler yakmıştır” şeklindeki ifadesinin bulunduğunu kaydetti.
O dönemde Askeri Vali Kazım Paşa’nın yürüttüğü bir soruşturmanın bulunduğunu da aktaran Çiçek, bu soruşturmayla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Kazım Paşa’nın yaptığı bir soruşturma var, İzmir’i kimin yaktığı ile ilgili ve bununla ilgili ve burada bazı Ermeniler sorgulanıyor ve İzmir yangınını başlattıklarından dolayı tutuklanıyor. Bunların sayısı 22. Orada 22 Ermeni, yangın başlatma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bunlar, 600 kişilik bir dernek, cemiyet olduklarını ve İzmir yangınını, ‘eğer İzmir düşerse malımızı, mülkümüzü, Türklerin servetine servet katmak için ayakta bırakmayız’ dediklerini, böyle planladıklarını ve bu yüzden de Türkler, işgalden kurtardıktan sonra İzmir’i yakmaya karar verdiklerini ifade ediyorlar. 22 kişi itiraf ediyor. Yani savaşı kaybediyorlar, gerek Rumlar, gerekse Ermeniler, şehirden gideceklerini biliyorlar. ‘Malımızı, mülkümüzü Türklere bırakmayalım’ diyorlar. Bazı sağduyulu yabancı yazarlar ve diplomatlar da zaten o zamanlar diyor ki ‘Türkler İzmir’i neden yaksın, zaten ele geçirmişler, bu onlar için en büyük ganimettir. Ganimeti kim yakar, böyle saçma sapan iddia mı olur?’ Şimdi demek ki bu yeni bir bilgi, 22 Ermeni bu yangını çıkarttıklarından dolayı tutuklanmıştır. Suçlarını 16 Eylül 1922 tarihindeki sorgularında da itiraf etmişlerdir.”




“TÜRK ÜNİFORMASI GİYEN ERMENİLER İFADESİ”

İzmir Metropoliti Hristomos’un kiliselerde yaptığı konuşmalarda da “İzmir’i yakmanın dini bir borç olduğunu ve servetin Türklere bırakılmaması” yönünde ifadelerinin bulunduğunu belirten Çiçek, ayrıca bu ifadenin Atatürk’ün, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’e çektiği 17 Eylül 1922 tarihli bir telgrafta da ifade edildiğini söyledi.
Çiçek, “O dönemde İzmir’de bulunan eğitimci Alexander Maclachlan var. Yangına bizzat şahit oluyor. İzmir Enternasyonal Kolejinin Müdürü, çok önemli bir şey söylüyor ve bunu da başka hiç kimse demiyor. ‘Yangını Türk askeri kıyafeti giymiş, tebdili kıyafet yapmış Ermeniler yaptı’ diyor. Başka kimsede yok bu bilgi. Bu bilgiyi de 25 Eylül 1922 tarihli İngiliz The Times Gazetesine gönderiyor” dedi.
Ünlü tarihçi Reşat Kasaba’nın çalışmasında yer alan ve belgelerle de doğrulanan bir görüşten de söz eden Kemal Çiçek, “Bu belgelerden de şunu anlıyoruz: Rumlar Dumlupınar’da meydan muharebesini kaybettikten sonra çekildikleri şehirleri yakmak için yangın timleri oluşturuyorlar. Çekildikleri ve kaybettikleri bütün şehirleri yakıyorlar. Dolayısıyla, sadece İzmir yakılmamıştır, İzmir yangınını bir tarafa koyup diğer bütün yangınları unutmak olmaz” diye konuştu.
Amerikan donanmasından Amiral Bristol’ün de o dönemde subaylarıyla yaptığı konuşmalar bulunduğunu, yangının Ermeniler tarafından başlatıldığı bilgisini edindiğini söylediğini dile getiren Çiçek, o dönemde İzmir’de bulunan Yakın Doğu Yardım Cemiyeti temsilcisi Mark O. Prentiss’in de San Antonio Express’e 22 Ocak 1923′teki demecinde, “İzmir’i Türkler değil Ermeniler yakmıştır” dediğini söyledi.
O dönemde İzmir Yangın Departmanı Şefi olan Paul Grescovich’in de Ermenilerin terk ettiği mahallerde benzine bulaştırılmış kumaş parçaları, halılar bulduğunu söylediğini ve “bu da Ermenilerin yaktığını gösteriyor” dediğini de ifade eden Çiçek, “Kendisine, ‘bazı yardım kuruluşu ve misyonerler Türk askerlerinin de binaları yaktığını görmüşler’ diyorlar. Şef, yangın söndürmenin yöntemlerinden birinin de yangının daha büyük alanlara sıçramasını önlemek için bazı yerleri yakmak ve oraları boşaltmak olduğunu söylüyor. ‘Bunu yaparız, Türkler bunu yaptı’ diyor” bilgisini verdi.

Haber Kaynağı: Bilimsel Felsefe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.