Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
(Nazım
Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanından )
Önce Ermeni
mahallesinde farklı birkaç noktadan başlayan yangın, 13 Eylül’de
her yanı sarmış, şehri dumana boğmuştu. 3 gün sürdü büyük İzmir yangını. Peki,
ama kim yakmıştı İzmir’i?
Amerika’da
yayımlanan ‘The Pacific’ isimli dizide geçen “1922′de Türklerin İzmir’i
yağmaladığı, insanları öldürdüğü ve şehri yaktığı” şeklindeki çarpık ifadelerle
“İzmir Yangını” gündemimize girdi.
Bu konu
hakkında daha önce Türkiye aleyhinde birkaç kitap yazılmıştır, zaman zaman konu
dile getirilirdi. Ama bu defa film nedeniyle çok tartışılacağa benziyor. O
nedenle olayı daha yakından bilmemiz gerekiyor.
Birkaç yıl
önce Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz köşe yazısında yangını Türklerin
çıkardığını ima etmiş, Atatürk’ün seyretmekle yetindiğini iddia
etmişti. Türklerin çıkardığı imasını, Yunanlıların İzmir’i terk etmesinden 4
gün sonra yangınların başladığına dayandırıyor. Yani, “Rumlar gitmişti, öyleyse
Türkler yakmıştır.” şeklindeki saçma mantığa başvuruyor. Gözden kaçırdığı
nokta; Giden Rumlar olduğu gibi geride on binlerce Rum ve Ermeni’nin bulunmakta
olduğu ve bilhassa Ermeni çetelerinin mahalle direnişlerinde bulunduğudur.
Etyen
Mahçupyan da yazısında yangını Türklerin çıkardığını öne sürer. Şöyle diyerek:
Örneğin
İzmir’i yakanların Yunanlılar olmadığını, yangının onlar gittikten 4 gün sonra
başladığını ve nedense sadece Rum ve Ermeni mahallelerini yaktığını söylemek
gerekiyor. Çünkü bunları bütün dünya biliyor ve herkesin bildiğini inkar
ederken, başkalarından ‘doğru’ davranış beklemenin hiçbir inandırıcılığı
olmuyor. O zaman da kendi elimizle kendi burnumuza malum halkayı takıyor, ipini
de herkesin kullanımı için ortalığa sunmuş oluyoruz.
Yani şunu
iddia ediyor Mahçupyan:
1) İzmir’i yakanlar Yunanlılar değil,
Türklerdir. Çünkü yangın, Yunanlıların gidişinden 4 gün sonra başlamıştır.
2) Nedense sadece Rum ve Ermeni
mahalleleri yanmıştır, bu da yangını Türklerin çıkardığını kanıtlar.
3) Bunları (nasıl oluyorsa) “bütün
dünya” biliyor, biz de herkesin bildiği bu apaçık gerçeği inkâr ediyoruz.
Bakalım
gerçek öyle mi:?
1)
Gerek zamanın İzmir İtfaiye Müdürü Paul Grescovich’in raporu, gerekse o sırada
İzmir’de bulunan Amerikan Yardım Heyetinden Mark O. Prentiss’in Amiral Bristol’e
yazdığı rapor bu iddianın yalan olduğunu kanıtlıyor.
2)
Yanan mahallelerin Rum ve Ermenilere ait olması, yangını Türklerin çıkardığı
anlamına gelmez. Zafer kazanmış ve işgal altındaki kendi toprağını kurtarmış
bir ordu neden sahipleneceği malı-mülkü yaksın? Tersine “Türklerin eline
kalacağına yakalım” zihniyetiyle hareket edilmiş olması çok daha akla
yatkındır.
3)
“İzmir’i Türklerin yaktığını dünya biliyor” iddiası doğru değildir. 1931-1934
yıllarında İzmir’de öğretmenlik yapan Donald Webster Ermenileri suçlar, Yunanlı
tarihçi Lord Kinross Ermenilerin çeşitli yerlerde yangın çıkarttıklarını kabul
eder. Tarihçi Orhan Koloğlu’na göre 19 Eylül tarihli New York Times gazetesi
bile, Paris’ten aldığı şu habere sayfalarında yer vermeyi gerekli görmüştü:
“Fransız kaynakları, Türkleri İzmir’i yakmakla suçlayan bütün haberlerin, Atina
üzerinden Londra’ya gelip yayıldığını ortaya koydular.” Demek ki dünya öyle
bilmiyor. Ayrıca öyle biliniyor olması, doğru bilindiğini göstermez.
Greskovich’in
tanıklığı
İzmir’de
yangın söndürme kuruluşundan sorumlu Greskovich ona Türk atlıları İzmir’e
yaklaştıkça önceleri çok daha seyrek olan yangın başlangıçlarının birden ve
aynı anda çoğaldığını, sıklıkla Ermeni yerleşim bölgelerinde çıktığını,
kendinin iki Ermeni papazını paçavraların üstüne gaz dökerek tutuşturmaya
hazırken kendi eliyle yakaladığını, kente sonra giren Türk komutanın kaçıp
ayrılan Rum itfaiyeciler yerine yüz Türk askeri verdiğini ve Türkler birkaç
yapıyı dinamitle yıktılarsa da bunun rüzgârla da yayılan ateşi sınırlayıp
durdurmak amacı güttüğünü söylemiştir. Bu anlatım yazanakta ve Prentiss imzalı
gazete yazılarında ayrıntılarıyla vardır.
Prentiss,
Türklerin yaktıkları ve içindekileri öldürdükleri söylenen hastaneye de, yanına
başka tanıklar almayı ihmal etmeyerek hemen gitmiş, bu söylentiye neden
olacak en ufak bir başlangıç görmemiş, ancak Türk askerinin oraya sığınan
Ermenilerin ellerindeki çok sayıda silahı toplamakla yetindiklerini yazmıştır.
Yenilerek
çekilen Yunanlıların Uşak, Kütahya, Bursa, Eskişehir ve Aydın gibi yerlerdeki
kanlı ve yangınlı eylemlerinin onlar tarafından İzmir’de de yinelenebileceğine
ilişkin Amerikan ve İngiliz belgelerinde kaygılar vardır. Prentiss ve
yanındakiler ”Türk askerlerinin kıyım ve ırza saldırılarını gözleriyle
gördüklerini” söyleyenlerin bildirimleri üstüne hiç vakit yitirmeden olay
yerlerine ulaşmış, ancak ”tek bir kişi bile zarar görmemiş, bu yönde gözdağı
bile verilmemiştir” diye yazabilmişlerdir.
‘Türkler
üstün yardım ruhu sergiledi’
Üstelik Türk
askerlerinin, göçmek isteyenlerin limana Başkomutan Mustafa Kemal ‘in izniyle
(ama Yunan bayrağı taşımama koşuluyla) gelen 27 yabancı gemiye taşınmalarına
yardımcı olduklarını ve yerinde müdahalelerle gereksiz yığışma, kargaşa, ezilme
ve hatta Amerikan denizcilerinin denize düşmelerine engel olduklarını da
belirtmekten geri kalmıyor, ”üstün bir yardım ruhu sergilediğini” de bu
sözcüklerle belirtiyor.
Savaşı
kazanmış olarak oraya giren Türklerin bu varlıklı kenti yakmada hiçbir
çıkarları yoktu. Ayrıca, kanıtlara ilk elden ulaşan görevli yabancıların
güvenilir yazılı belgeleri ve açıklamaları, yangına en başta Ermenilerin ve
sonra Yunanlıların neden olduklarını da belirtiyor.
(Prof.Dr.Türkkaya Ataöv’ün yazısından)
(Prof.Dr.Türkkaya Ataöv’ün yazısından)
1924
Londra’sında İzmir yangını yargılanır
1924
Aralık’ıdır ve Londra, Yüksek Adalet Mahkemesi’nde ilginç bir davaya tanıklık
etmektedir. Davayı açan taraf, Amerikan Tütün Şirketi’ydi, davalı sandalyesinde
ise Guardian Sigorta Şirketi oturuyordu. Tütün Şirketi, 1922 Eylül’ündeki İzmir
yangınındaki zararının tazminini istiyordu. Sigorta ise yangının savaş halinin
bir sonucu olduğunu belirterek ödeme yapmaktan kaçınıyordu. Tazmini istenen
meblağ tam 600 bin doları buluyordu ya, emsal teşkil edeceği için sigorta
şirketinden çıkacak toplam miktar 100 milyon dolara ulaşacaktı.
Meblağ büyük
olunca mahkeme süreci de ilginç şahitlikler ve iddialara sahne olacak, böylece
İzmir yangınının ilk hukukî hesaplaşması Londra’da yapılacaktı.
Taraflar
çeşitli milletlerden şahitleri çağırır mahkemeye. Chester Griswold adlı bir
Amerikalı görevli, Türklerin şehrin etrafını kordon altına almasının, halkı
eşkıyadan korumayı amaçladığını, İzmir’de yangından önce de, sonra da tek bir
şiddet olayına şahit olmadığını aktarır. Rene Guichet adlı Fransız
demiryolu mühendisi şenlik amaçlı birkaç havai fişekten başka ateş görmediğini
söyler. Tütün Şirketi Müdürü Mr. Archbell’in iş ortağı da dahil her milletten
şahidin ağız birliği etmişçesine tek bir ateş gördükleri ve rüzgârın etkisiyle
bunun kazara yayıldığı ifadesini vermeleri karşısında aklı karışan hakim
Justice Rowlatt “Hayatımda karşılaştığım en muğlak davalardan biri bu”, diyerek
isyan etmiştir.
Durum
gerçekten de kafa karıştırıcıdır. Bir tarafta ayyuka çıkan “Türk mezalimi”
iddiaları, öbür tarafta çelişkili beyanlar: Yunanlıların da, Ermenilerin de,
Türklerin de çıkardığı söylenmektedir yangını. Peki hangisi doğrudur? Daha
önemlisi, davada hangisine göre hüküm verilecektir?
Nihayet 19 Aralık’ta
hakimin kararını sigorta şirketi lehine açıkladığı görülür. Tütün Şirketi
tek kuruş tazminat alamamıştır, çünkü yangında kastî bir eylem tespit
edilememiş, savaş halinin yaşandığı sırada çıkan bir yangının kesin olarak
kimin tarafından ve hangi maksatla çıkarıldığının tespit edilemeyeceği karara
bağlanmıştır.
Davanın
seyrini neden bu kadar ayrıntılı aktardığımı anlamış olmalısınız. 1924 gibi
canlı şahitlerin henüz yaşadığı bir yılda ve İngiltere gibi, Türkiye’deki
işgalini henüz noktalamış bir emperyalist gücün ülkesinde bile yeterince kanıt
bulunamadığı için beraat edilmişse, bugün aydınlarımızdan, İzmir yangınıyla
ilgili olarak en azından İngiliz hakim kadar tarafları dinleyerek hüküm
vermelerini istemek hakkımız olmalıdır.
(Taraflı
davranmamak için bu davanın öyküsünü, İzmir yangınını Türklerin çıkardığını
savunan, Marjorie Housepian’ın Smyrna 1922: The Destruction of a City (Londra
1972, Faber&Faber, s. 230 vd.) adlı kitabından aldım; yani ‘aleyhimizdeki’
bir kitaptan. ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde bulunan Barnard College’da
öğretim üyesi olan Bayan Housepian evlendikten sonra Dobkin soyadını almıştır.)
(Mustafa Armağan’ın yazısından)
Türk Tarih
Kurumu, 1922′de İzmir’in işgalden kurtarılmasının ardından çıkan büyük İzmir
yangınıyla ilgili yabancı kaynaklardaki önemli belgeler ve tanıkların
ifadelerine dayanan İngilizce bir kitap hazırlıyor. Kitaba göre, yangını Türk
askeri üniforması giymiş 22 Ermeni başlatmış ve ‘mallarını Türklere bırakmamak
için İzmir’i yaktıklarını itiraf etmişler.
Yangını
kimin çıkardığını anlamak için İzmir’de o dönemde bulunan kişilerin
tanıklıklarını göz önünde bulundurmak gerektiğini vurgulayan Çiçek, İzmir’deki
İngiliz Konsolosu Harry Lamb’in, ‘benim kanaatime göre, İzmir’i, Rumlar ile
birlikte hareket eden Ermeniler yakmıştır” şeklindeki ifadesinin bulunduğunu
kaydetti.
O dönemde Askeri Vali Kazım Paşa’nın yürüttüğü bir soruşturmanın bulunduğunu da aktaran Çiçek, bu soruşturmayla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Kazım Paşa’nın yaptığı bir soruşturma var, İzmir’i kimin yaktığı ile ilgili ve bununla ilgili ve burada bazı Ermeniler sorgulanıyor ve İzmir yangınını başlattıklarından dolayı tutuklanıyor. Bunların sayısı 22. Orada 22 Ermeni, yangın başlatma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bunlar, 600 kişilik bir dernek, cemiyet olduklarını ve İzmir yangınını, ‘eğer İzmir düşerse malımızı, mülkümüzü, Türklerin servetine servet katmak için ayakta bırakmayız’ dediklerini, böyle planladıklarını ve bu yüzden de Türkler, işgalden kurtardıktan sonra İzmir’i yakmaya karar verdiklerini ifade ediyorlar. 22 kişi itiraf ediyor. Yani savaşı kaybediyorlar, gerek Rumlar, gerekse Ermeniler, şehirden gideceklerini biliyorlar. ‘Malımızı, mülkümüzü Türklere bırakmayalım’ diyorlar. Bazı sağduyulu yabancı yazarlar ve diplomatlar da zaten o zamanlar diyor ki ‘Türkler İzmir’i neden yaksın, zaten ele geçirmişler, bu onlar için en büyük ganimettir. Ganimeti kim yakar, böyle saçma sapan iddia mı olur?’ Şimdi demek ki bu yeni bir bilgi, 22 Ermeni bu yangını çıkarttıklarından dolayı tutuklanmıştır. Suçlarını 16 Eylül 1922 tarihindeki sorgularında da itiraf etmişlerdir.”
O dönemde Askeri Vali Kazım Paşa’nın yürüttüğü bir soruşturmanın bulunduğunu da aktaran Çiçek, bu soruşturmayla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Kazım Paşa’nın yaptığı bir soruşturma var, İzmir’i kimin yaktığı ile ilgili ve bununla ilgili ve burada bazı Ermeniler sorgulanıyor ve İzmir yangınını başlattıklarından dolayı tutuklanıyor. Bunların sayısı 22. Orada 22 Ermeni, yangın başlatma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bunlar, 600 kişilik bir dernek, cemiyet olduklarını ve İzmir yangınını, ‘eğer İzmir düşerse malımızı, mülkümüzü, Türklerin servetine servet katmak için ayakta bırakmayız’ dediklerini, böyle planladıklarını ve bu yüzden de Türkler, işgalden kurtardıktan sonra İzmir’i yakmaya karar verdiklerini ifade ediyorlar. 22 kişi itiraf ediyor. Yani savaşı kaybediyorlar, gerek Rumlar, gerekse Ermeniler, şehirden gideceklerini biliyorlar. ‘Malımızı, mülkümüzü Türklere bırakmayalım’ diyorlar. Bazı sağduyulu yabancı yazarlar ve diplomatlar da zaten o zamanlar diyor ki ‘Türkler İzmir’i neden yaksın, zaten ele geçirmişler, bu onlar için en büyük ganimettir. Ganimeti kim yakar, böyle saçma sapan iddia mı olur?’ Şimdi demek ki bu yeni bir bilgi, 22 Ermeni bu yangını çıkarttıklarından dolayı tutuklanmıştır. Suçlarını 16 Eylül 1922 tarihindeki sorgularında da itiraf etmişlerdir.”
“TÜRK
ÜNİFORMASI GİYEN ERMENİLER İFADESİ”
İzmir
Metropoliti Hristomos’un kiliselerde yaptığı konuşmalarda da “İzmir’i yakmanın
dini bir borç olduğunu ve servetin Türklere bırakılmaması” yönünde ifadelerinin
bulunduğunu belirten Çiçek, ayrıca bu ifadenin Atatürk’ün, Dışişleri Bakanı
Yusuf Kemal Bey’e çektiği 17 Eylül 1922 tarihli bir telgrafta da ifade
edildiğini söyledi.
Çiçek, “O
dönemde İzmir’de bulunan eğitimci Alexander Maclachlan var. Yangına bizzat
şahit oluyor. İzmir Enternasyonal Kolejinin Müdürü, çok önemli bir şey söylüyor
ve bunu da başka hiç kimse demiyor. ‘Yangını Türk askeri kıyafeti giymiş,
tebdili kıyafet yapmış Ermeniler yaptı’ diyor. Başka kimsede yok bu bilgi. Bu
bilgiyi de 25 Eylül 1922 tarihli İngiliz The Times Gazetesine gönderiyor” dedi.
Ünlü tarihçi
Reşat Kasaba’nın çalışmasında yer alan ve belgelerle de doğrulanan bir görüşten
de söz eden Kemal Çiçek, “Bu belgelerden de şunu anlıyoruz: Rumlar
Dumlupınar’da meydan muharebesini kaybettikten sonra çekildikleri şehirleri
yakmak için yangın timleri oluşturuyorlar. Çekildikleri ve kaybettikleri bütün
şehirleri yakıyorlar. Dolayısıyla, sadece İzmir yakılmamıştır, İzmir yangınını
bir tarafa koyup diğer bütün yangınları unutmak olmaz” diye konuştu.
Amerikan
donanmasından Amiral Bristol’ün de o dönemde subaylarıyla yaptığı konuşmalar
bulunduğunu, yangının Ermeniler tarafından başlatıldığı bilgisini edindiğini
söylediğini dile getiren Çiçek, o dönemde İzmir’de bulunan Yakın Doğu Yardım
Cemiyeti temsilcisi Mark O. Prentiss’in de San Antonio Express’e 22 Ocak
1923′teki demecinde, “İzmir’i Türkler değil Ermeniler yakmıştır” dediğini
söyledi.
O dönemde
İzmir Yangın Departmanı Şefi olan Paul Grescovich’in de Ermenilerin terk ettiği
mahallerde benzine bulaştırılmış kumaş parçaları, halılar bulduğunu söylediğini
ve “bu da Ermenilerin yaktığını gösteriyor” dediğini de ifade eden Çiçek,
“Kendisine, ‘bazı yardım kuruluşu ve misyonerler Türk askerlerinin de binaları
yaktığını görmüşler’ diyorlar. Şef, yangın söndürmenin yöntemlerinden birinin
de yangının daha büyük alanlara sıçramasını önlemek için bazı yerleri yakmak ve
oraları boşaltmak olduğunu söylüyor. ‘Bunu yaparız, Türkler bunu yaptı’ diyor”
bilgisini verdi.
Haber
Kaynağı: Bilimsel Felsefe
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.