8 Mart 2014 Cumartesi

Hüsran ve Çöküş



Herşey Gezi Parkı direnişi ile başladı. Direnişçileri anlamak, dinlemek ve insanların hassasiyetlerine değer vermek yerine kibrine mahkum kalıp büyük bir hoşgörüsüzlük gösteren ve gencecik insanların ölümlerine, gözlerini kaybetmesine sebep olan Erdoğan, ölümcül hatayı 10 yıllık ortağı Cemaate karşı da yapınca sonu belli oldu.

 Daha önce benzer tavrı “yetmez ama evet”çi liberallere de yapmıştı. Aklınca “Güçleri ne ki, onların desteği olmadan da kazanırım, en fazla %1-2 kaybettirirler ki o da tesir etmez” diye düşünüyordu muhtemelen. Cemaat için de oy oranı hesabı yapanlar ve “En fazla %3-5 oy kaybettirir” diye düşünenler, cemaatin asıl silahı olan istihbarat, dinleme, yargı ve din silahını küçümsediler ve yanıldılar.


17 Aralık’ta bakan oğulları ile Ali Ağaoğlu ve Rıza Zarrap gibi iktidarla rüşvet ilişkisi olan iş adamlarına yönelik operasyonlar iktidar tarafından hukuksuz girişimlerle frenlendi. Yolsuzluk dosyalarının Paralel Devlet’in tezgahı olduğu iddia edilerek cemaatin üzerine gidildi ve binlerce polis müdürü tasfiye edildi, savcılar sürüldü. Özel yetkili mahkemeler kapatıldı. Ve bizim başlangıcından itibaren tertip olduğunu söylediğimiz Ergenekon davalarının da Paralel Devlet’in tezgahı olduğu bizzat başbakanın ağzından açıklandı. Öyle ki geçmişte tertiplere çanak tutanlar bile buna destek verdiler, Ergenekon’dan mahkum edilenlerin suçsuz olduğunu itiraf ettiler.

Yargıda ve Emniyette aldıkları önlemlerle rahatladıklarını zannedenler, 24 Şubat akşamı yayımlanan Tayyip Erdoğan ve Bilal Erdoğan telefon tapesiyle yıkıldılar. Verecekleri tek yanıt “Montaj” dı. Nitekim kasetin montaj olduğunu iddia ettiler ama hangi kısımların montaj, hangi kısımların dublaj olduğuna yanıt veremediler. Çünkü kaset o kadar açık ve netti ki bir teknik izah getirmeleri olanaksızdı. Ses uzmanları kasetin montaj olamayacağını açıkladılar ve seslerin kesinlikle Başbakan ve oğluna ait olduğunu doğruladılar.

Konuşmalarda bahsi geçen paranın 1 milyar civarında olduğu iddia edildi. Korkunç bir para… Çalışmakla, maaşla asla elde edilemeyecek bir para. Paranın miktarı muhtemelen doğruydu. Çünkü telefonda Bilal “Büyük ölçüde parayı dağıttık, sadece 30 milyon avro kaldı” demekteydi. Dağıtımdan sonra kalan küçük miktar 30 milyon avro yani 90 milyon yani eski parayla 90 trilyon ise asıl paranın büyüklüğünü düşünün artık. Ve bu sadece evdeki para. Buna bankalardaki, borsa vb. yatırımlardaki parayı da eklediğimizde, gayrimenkulleri, iddia edilen hastaneleri, gemileri ve şirket ortaklıklarını kattığımızda ortada çok büyük bir servetin olduğu belli olur.

Ve buna bir de Wikileaks belgelerinde geçen İsviçre’de 8 ayrı bankadaki hesaplar eklendiğinde ülkenin nasıl soyulduğu, peşkeş çekilen özelleştirmelerden ve ihalelerden nasıl paylar ve rüşvetler alındığı ortaya çıkar. Nitekim yine Bilal ile başbakan arasında geçen bir başka telefon tapesinde bir işadamının söz verdiği rüşvet miktarını toparlayamadığı, şimdilik 10 milyon dolar verebileceğinin geçmesi ve başbakanın bu miktarı kabullenmeyip “Kucağımıza düşecekler, diğerleri nasıl veriyor, laf mı?” demesi bu rüşvet çarkının nasıl döndüğünü açıklıyordu.

17 Aralık’tan sonra yandaş anket şirketleri tarafından %40′lara düştüğü kabul edilen AKP’nin oy oranının şimdi nasıl etkileneceği merak konusu. AKP’yi destekleyen kitlenin önemli bir kısmının ülkedeki gelişmelerden bihaber cahil-bilinçsiz kesimlerden oluştuğu düşünülürse büyük bir düşüş beklemek yanlış olur. Ancak çıkarcı kesimi bir yana bıraktığımızda, sırf “verecek başka parti yok” anlayışıyla AKP’yi destekleyen kesimden önemli bir oy kayması olacağı kesindir. Çünkü yolsuzluk konusu bu kesimin gözünde önemli bir konudur. Büyük olasılıkla bu tabloyla seçime girildiği takdirde AKP’nin oy oranı %30 ila %40 bandı arasında olacaktır. Yani, bir anlamda ilk iktidara gelindiği seçimdeki oy oranı civarında oy alacaklardır. Peki bu tablo önümüzdeki 1 ay içinde aynı mı kalacaktır?

Bence kalmayacaktır ve süreç AKP aleyhine işlemeye devam edecek, her yaşanan gün aleyhlerine olacaktır. Yeni kasetlerin ve hatta görüntülerin ortaya çıkacağı ve gündemi oluşturacağı iddia edilmektedir ki bunlar oy oranına etki edeceği gibi, toplumun sürekli bu konuları konuşmasıyla olaylardan bihaber olan kitleler de haberdar olmaya başlayacak ve yolsuzluk bilgileri onları da etkileyecektir. Ayrıca gündemdeki yolsuzluk konuları ve kasetler AKP’li vekillerin ve adayların seçim çalışmalarını da olumsuz etkileyecek, moral motivasyon minimum düzeyde olacağından verimli çalışma ortaya koyamayacaklardır.  Dolayısıyla seçim sonuçları büyük bir hezimetle sonuçlanabilir, AKP yıkıma uğrayabilir.

Bu durum sağ, dinci, muhafazakar kesim için “Tayyip Erdoğan Efsanesi”nin çöküşüdür. Bundan sonra RTE artık belini doğrultamaz. Seçimde birçok belediye başkanlığını kaybedecekleri kesindir. Eğer İstanbul ve Ankara’yı kaybettikleri takdirde çöküşleri hız kazanacaktır. Sadece istanbul’u kaybetmeleri bile büyük bir hüsrana sebep olacaktır ki Mustafa Sarıgül’ün kazanma şansı oldukça yüksektir. Kaldı ki RTE, seçimden çok büyük bir kayıpla çıkmasa bile cumhurbaşkanlığı seçimine girmeye cesaret edemeyebilir. Etse, kaybedeceği %100 gibidir.

 Hatta bu gelişmelerden sonra CHP ve MHP’nin ortak bir aday çıkarması halinde Gül’ün bile seçilme şansı olmayabilir. Ki cumhurbaşkanlığı seçimini kaybettikleri takdirde Tayyip Erdoğan’la birlikte AKP de çökmüş olacak, aynı geçmişteki ANAP’ın kaderini yaşayacaklardır. Bir büyük olasılık da bu rezaletlerden sonra Tayyip Erdoğan’ın ülkeyi yönetemeyeceği, gidişatın yeni ve büyük olaylara gebe olduğu ve sonbaharda cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte erken seçimin yapılabileceğidir.

 Ve böyle bir gelişmede AKP tüzüğündeki 3 dönemle sınırlı olan başkanlık sorunu gündeme gelecek, tüzük değişikliğine gidilmek istenecek, ancak Tayyip’siz bir parti düşünenlerin çatlak sesleriyle AKP içi karışabilecektir.

Ve asıl darbe bu düşüş aşamasında ABD ve AB’den gelecek, Tayyip Erdoğan’a desteği çekecek ve üzerini çizeceklerdir. Yani, RTE’yi deliğe süpüreceklerdir. Ondan sonrası hesap verme dönemidir, devletin ve milletin parasının geri alınma dönemidir, suç ortaklarıyla birlikte yargılanma dönemidir. Ergenekon operasyonları sırasında aydınların, yazarların, yurtseverlerin, subayların kaçmasını bekleyenler, avuçlarını yalamıştı. Şimdi devran döndü ve kaçanların kimler olacağını göreceğiz.

Haber Kaynağı : Bilimsel Felsefe

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.