27 Mart 2014 Perşembe

Kök Hücre ,Siyasiler, Cemaat Liderleri ve Küresel Sermaye







Ters Açı 1923







Kök hücreler insan vücudundaki bütün dokuları ve organları oluşturan ana hücrelerdir. Totipoent, multipotent, pluripotent kök hücreler olmak üzere genelde üçe ayrılırlar. Kök hücreler sınırsız bölünebilme, kendini yenileme, organ ve dokulara dönüşme kabiliyeti olan hücrelerdir.

Vücudumuzdaki cilt, kaslar, kemikler, sinirler ve kan hücreleri gibi tüm organlarımız bu tip hücrelerden oluşur. Yaralanmalar ve çeşitli hastalıkların oluşumunda meydana gelen hasarları iyileştirirler. Zarar gören dokularımızı yeni hale dönüştürürler. Fakat yaşlandıkça kök hücrelerin sayısı azalır.  Zamanla insan vücudunun direncinin azalmasıyla da, çeşitli hastalıklar insanların başına bela olmaya başlar.

Kanser çeşitleri, Neurolojik bozukluklar ALS, Parkinson) , Kalp hastalıkları, Diyabet, Kemik, kıkırdak hastalıkları gibi. Son senelerde kök hücrenin çeşitli metotlarla üretilip, insan ameliyatlarında kullanılmasında çok büyük mesafeler alındı. Yeni süreçte genetik düzenlemeler yerine, proteinlerin kodlanmasıyla geliştirilen, hücre DNA’sına katılmayan yapay mesajcı RNA(mRNA)  molekülleri kullanılıyor. Yapay mRNA ‘nın yardımıyla basit deri hücreleri başarılı olarak istenildiği gibi elde ediliyor. 

Aynı tekniğin kullanılması sayesinde IPS hücreleri dokulara dönüştürülüyor. Bundan sonraki uygulama da hastanın ihtiyacına göre bağışıklık sistemine uyumlu organlar ( vücudun organı kabul etmesi için) üretiliyor. Deri hücreleri hızlı bir şekilde programlanarak embriyonik kök hücrelerinin sanki hakiki kopyası olan yeni hücrelere dönüşüyorlar( Uyarılmış Pluripotent Kök Hücresi IPS tekniği). Bu yeni tekniğin en büyük avantajı genetik değişikliklerin yapılmasına lüzum bırakmamasıdır.

Biz şimdi olayları hepimizin anlayacağı şekilde anlatalım. Bu günlerde ölümcül nitelenen çok hastalığının tedavisi, kök hücre çalışmalarının olumlu sonuç vermesi sayesinde mevcuttur.  İnsan hayatının ileride ki yıllarda ortalama yaşam süresi 100–150 yıl arasına çıkacaktır. Bu da dünyadaki kaynakların bu kadar nüfusa yetmeyeceğinden dolayı, yeni gerilimlerin kaçınılmaz olacağına işaret ediyor. İnsanların çok geç emekli olması mecburiyeti de, başka problemleri yanında getirecektir.

Bu çalışmaların maliyeti Sağlık Kasalarına çok pahalıya patlayacağından, normal vatandaşların bulunduğumuz zaman sürecinde böyle tedavi olanaklarından yararlanması hayal.

 Peki, bu gelişmelerden kimler faydalanıyorlar. Ülkelerinde ki hükümetlerin ayakta kalmasına sağlayan ve Küresel Sermaye tarafından iktidara getirilen siyasetçiler ( son kullanım tarihleri dolmamış politikacılar), çok gizli ilişkilere sahip zengin iş adamları,  ABD için önemli cemaat liderleri bunlara sayabileceğimiz birkaç örnektir.

Yazımızı bitirmeden bir not daha ekleyelim. ABD’de bulunan Pennsylvania Üniversitesi de bu alanda çok başarılı çalışmaları nedeniyle dünyada lider konumunda olan üniversite araştırma hastahanelerinden biridir. 

2013 yılının Ocak ayında Barikat 1919 Sitesinde yayınlanan makalemizi güncelleştirmeye bazı varsayımlarla deneyelim. Ülkemizde Başbakan RTE’nin kanser hastalığı olduğu bilinen bir gerçek. 

O dönemde ortalıkta görünmediği zaman, kendisine kısa ömür biçenler Başbakanlığa aday olmak adına açıklamalar yapmaya başlamışlardı. Bunların başında da Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç geliyordu.
Ne olduysa Başbakan RTE kısa sürede hastalığı atlattı. Fakat tahminimize göre Başbakan RTE geçirdiği hastalık döneminden F-tipi Cemaati sorumlu tuttu. Kan davasına dönüşen bugünkü olayların başlangıcı böyle gelişti. 


Küresel Sermaye BOP’un ilk safhasını bitirdi. Yani Müslüman nüfusumuzun ülkemizde ılımlaştırması sürecinde sona gelindi. Yeni adımda modernleştirme devresi başlıyor. Çeşitli nedenlerden ve Başbakan RTE’nin yeni oy verme aşamasına gelen genç kuşağa hitap etmemesinden dolayı, Küresel Sermayenin deyimiyle kendisinin son kullanım süresi doluyor. 

Başbakan’ın seçmenlerinin çoğunluğunun Twitter, You Tube ve Face Book kullanmadığı biliniyor. Bu yüzden rahatlıkla sosyal medyadan haberleşme nimetlerini yasaklamakta tereddüt etmiyor.

Biz dikkatlerimizi kendi iç sorunlarımıza odakladığımız bir zamanda, Kırım dolaylı olarak Rusya’ya katıldı. ABD ve AB sahnenin önünde demokrasi adına gürültü koparsalar da, sahne arkasında Rusya ile anlaştıkları aşikâr. Çünkü karşılarında hepsini rahatsız eden bir Çin problemi var. Rusya’da, Çin’in çok sabırla kendi planlarını uyguladığını biliyor. Çin hedeflerine vardığında ilk yutacağı lokma Rusya olacak
.
Başbakan RTE 17 Aralık’ta yapılan provada başına neler geleceğinin farkına vardı. Başbakan iken böyle denemeler olursa, muhalefete düştüğünde neler olacağının bilincinde. Daha evvel Ergenekon, Balyoz ve değişik davalarda yol verdiği ortaklarının hayal güçlerinin nasıl delillere dönüştüğünü beraber yaşadı. 

Bugün gündeme düşen kasetteki Suriye ile savaşa girme senaryoları ülkemizin ne hale geldiğini açıkça gösteriyor. Reyhanlı bile, Dışişleri Bakanlığındaki kasetten sonra artık vatandaşlarımızın kafasında soru işaretleri yaratmaya başlamıştır.

Bugünkü kaset olayı F-tipi Cemaati aştığı çok açık. Onlara çevrilen yeni filmde sadece kötü adam rolü düştüğü belirgin bir şekilde gözüküyor.

Süleyman Şah Türbesi
Kısaca iktidar kendini kurtarma derdine düşmüş ve gözü bir şey görmüyor. Başa gelmek adına Küresel Sermaye ile ortaklığa gittiklerinde, şeytanla yatağa girdiklerinin farkında değillerdi. Yalnız değişen bir şey yok, ülkemizdeki BOP’un yeni eş Başkanı da belli. Onlarda aynı yolu izlemekte ısrar ediyorlar.

 Bunlar olurken Büyük Kürdistan’ı kurma hazırlıkları yapan ABD ve AB ortaklığına Rusya’da katılmış durumda. Ayrıca bizi Karadeniz’de rahat bırakmayacakları da Kırım gelişmesiyle belli oldu.

Osmanlı petrol ve doğalgaz yatakları yüzünden parçalandı. Türkiye ise geleceğin enerjisi olacak madenlerin ülkemizde bulunması nedeniyle parçalanmak isteniyor.

Üzücü tarafta ülkemizin menfaatlerine sahip çıkmaya, aday olanların hepsi sözde ,özde değil.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.