Silahımız dolu, uygun kuşu bekliyoruz. Elektrolux Türkiye Genel Müdürü Nevio Pollesel
Çocukluğumda öğrendiğim bir özdeyişi hiç unutmadım. Cenap Şehabettin’e aitti. Şöyledir: “Altından kendini gözet, zehiri hiçbir zaman teneke kupa içinde sunmazlar.” Aklıma şimdi geliveren başka sözler de var. İlki Germen destanı Edda’dan: Birine kötülük yapacaksan eğer, yüzüne iyilikle bak, onunla dostça konuş. Öyle ki hilenin farkına varmasın, yanılsın.
Öbürü bir Yahudi atasözü: Kesik görmek istediğin eli öp.
Düşünüyorum da, bu deyişlerin en geçerli olduğu alan ekonomi, örneğin
yabancı sermaye alanı... Bakın, yabancı şirketlerin CEO’ları, icra
kurulu başkanları, sorumlu üst yöneticileri, ticaret ataşeleri; gözüne
Türkiye’nin zengin kaynaklarını, geniş pazarlarını kestirince, nasıl da
dilleniyor - avcılığın ilk koşullarından biri avı korumak, sevmekmiş ya-
ne tatlı konuşuyor, ne inciler döktürüyorlar. Tabiî bunları duyan
bizler de ayılıp bayılıyor, havalara uçuyor, kendimizden geçiyoruz. İşte
o sözler, o methiyeler:
-Türkiye stratejik ülke... Orta Asya’ya yönelik şemsiye...-Türkiye güçlü büyüme hızını koruyor. Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip.-Türk ekonomisinin geleceği hiç bu kadar parlak olmadı.
-Türkiye’nin
geleceğinden çok umutluyuz. Türkiye Doğu Avrupa’da çok büyük bir pazar.
Yalnız Doğu ile Batı arasında köprü olmasından dolayı değil, Avrupa
Birliği ile adaylık sürecinden dolayı da Türkiye’ye büyük önem
veriyoruz.
-Türkiye’nin geleceğine çok güveniyoruz, Türkiye’ye inanıyoruz. -Türkiye bize enerji ve iyimserlik aşılıyor. Türkiye, bölgenin en önemli pazarlarından biri haline gelecek.
-Uluslararası
oyuncuların Türk bankalarına artan ilgisi, sektörün doğru yolda
olduğunun bir göstergesi. Türkiye’ye inancımız her zaman sonsuz.
-İstikrarlı büyüyen bir Türkiye’de banka sahibi olmak büyük yarar sağlayacak.
-"Türkiye
üç kıtanın kesişme noktasında. Bu da daha geniş bir stratejide merkez
olması anlamına geliyor. 10 yıldır bu bölgede sabırla araştırma
yapıyorduk. Türkiye'de birçok cephede bir Rönesans yaşandığını görüyoruz
ve 10 yıl içinde gelişmekte olan ekonomilerin önde gelenlerinden biri olacağını düşünüyoruz. -Türkiye'nin
bu bölgede ana enerji koridoru olacağını öngörüyoruz. Türkiye'de
yatırım yapmanın cazibesini inkâr edemeyiz. Türkiye, temiz ve güvenilir
enerji için hedef noktamız.-Çok
güzel büyüme öyküsü yazdınız. Herkes Türkiye'ye gelmek istiyor. Türkiye
çok hızlı bir şekilde gelişiyor ve büyüyor. Çok büyük bir gelişme
fırsatı var Türkiye'de.
-Akdeniz'deki
en büyük güvencemiz Türkiye. Türkiye sayesinde Akdeniz havzasında
gücümüzü pekiştirme fırsatını yakaladık. Türkiye'de bankacılık sektörü
pek çok ülkede olduğundan daha kârlı.
Türkiye'de
ciddî avantajlar var. Bazı Doğu Avrupa ülkeleri ile birlikte Türkiye
geleceğin Almanya'sı ve İtalya'sı olacak, olmaya da başladı. Türkiye bir
başarı öyküsü.Şimdi,
çok daha önemli bir tespit için burada duralım;. Bakınız, yukarda
verdiğim son sözün sahibi, Electrolux’un Türkiye Genel Müdürü Nevio Pollesel daha neler söylemiş:
-Türkiye dahil birçok ülkede yatırım için fırsat kolluyoruz. İyi bir avcı silahı dolu bekler. Yukardan ne zaman kuş geçeceği belli olmaz. Biz de öyle yapıyoruz.
Görüyor
musunuz, farkına varmadan nasıl da ağzından kaçırmış, kendisinin ve
kendisi gibi olanların gerçek niyetini... Başka bir deyişle Türkiye’ye
uzattığı altın kupada zehir sunduğunu... keseceği eli öptüğünü... o
tatlı sözleri kalbindeki kötülüğü gizlemek için söylediğini... açıkçası
kendilerinin avcı, bizimse av olduğumuzu!...
Doğru
mudur bu söylediği? Ne yazık ki öyle, ne yazık ki Nevio Pollesel
doğruyu söylüyor. Açıkladığı gerçeği sade bir vatandaş bile biliyor.
Türkiye özellikle AKP kadrolarının, milletvekillerinin çıkardığı
yasalarla bir avlak alanına döndü. Kanıt mı istiyorsunuz? O kadar çok
ki!... Bugün Türkiye’deki yabancı sermaye iştirakli şirket sayısının 15
000’i geçtiği ifade ediliyor. Ancak ben daha somut kanıtlar vermek
istiyorum. Aşağıdaki gözlemlerim son birkaç ay içinde gerçekleşen,
tesadüfî şekilde belirlediğim “silahı dolu avcılar” ve “avlanma”
örnekleri.
I)
OECD'nin bir raporuna göre Türkiye 2006 yılında 20 milyar dolar yabancı
sermaye girişi ile rekor kırmış. Son 10 yılda ise 42 milyar dolar
yatırım gelmiş Türkiye’ye. Demek ki sadece son on yılda yabancılar
Türkiye ekonomisinde 42 milyar dolarlık bir servet oluşturmuş oluyor.
Öyle bir tüketim potansiyeli oluşturuluyor ki ülkemizde, yabancıları
coşturuyor, kendinden geçiriyor. İstedikleri tam bu olduğu için Almanı,
Avusturyalısı, Hollandalısı,... Anadolu’ya âdeta akın ediyor. 17 ilde
toplam 2.1 milyon metrekarelik projeler, alışveriş
merkezleri kuruyorlar, toplam değeri 1.2 milyar doların üzerinde. 149
alışveriş merkezinde yabancıların toplam payı yüzde 25. Önümüzdeki
yıllarda devreye girecek olan merkezlerle birlikte yabancıların payı
yüzde 50’yi bulacak. Bankacılığın yüzde 48’i, sigortacılığın yüzde
70’den fazlası yabancıların elinde, otomotiv sanayii de öyle. Sabah
grubunun satışıyla medya sektöründe yabancılaşma yüzde 50 barajını aşmış
olacak. İMKB’ye tam anlamıyla yabancılar hâkim. Kısacası Türkiye’ye ortak oluyor yabancılar.
AKP
iktidarı ile birlikte av sezonu açıldı, safariler başladı ya, envai
çeşit millet, İspanyollar, İtalyanlar, hattâ Pakistanlılar bile
Türkiye’de. İspanyol firmaları da var; bunlar yol, havaalanı,
liman gibi altyapı projelerinde iddialı. Sadece bu alanlarda değil,
işletme ve yönetimde de ortaklığa talipler. Aynı zamanda çevre,
elektrik, otomasyon, lojistik sektör ve turizmle ilgili projeleri var. İtalyan firmaları
İGDAŞ başta olmak üzere elektrik dağıtım özelleştirmeleri, altyapı
projeleri, bankacılık sektörüne ilgi duymakta. İtalyanların Türkiye’deki
yatırımları 4.5 milyar doları aşmış bulunuyor. İtalyan Ticaret Ataşesi
Roberto Lango, Türkiye’deki otoyol özelleştirmeleriyle ilgili olarak
izlenecek yol haritalarını hazırlamak üzere İtalyan Medio Credito
ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın işbirliği anlaşması imzaladığını
açıklamış; bu konuda Ulaştırma Bakanlığı’na danışmanlık yapacaklarını
söylemiş. Bakıyorum da ne kadar da çokmuş silah elde bekleyenler:
Türkiye safarisine çıkanlar arasında Pakistanlı bile var! Bu ülkenin en
büyük özel sektör bankası MCB Bank, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen Adabank ve Türk Ticaret Bankası’na gözünü kestirmiş.
TMSF’nin
yakında satışa çıkaracağı Sabah-atv ihalesi ise sürek avına döndü, daha
şimdiden beş yabancı şirket şartname almış bulunuyor: Yunan Antenna, Alman ProSiebenSat.1, RTL Grubu, ABD merkezli medya devi News Corp ve Çek Central Europe Media Enterprise. Sürek avına özel sermayeli yatırım fonları Carlyle Group ve KKR
de katılabilirmiş. Talipler arasında iki de millî avcı var: Fiba Grubu
ile İpek-Koza Grubu. Sabah ve atv reklam pastasından yüzde 20 pay
alıyor.
İngiliz de silahını TEKEL bıldırcınına doğrultmuş, bekliyor. İngiliz ekonomi gazetesi Financial Times’de haber başlığı: “Birleşik Kraliyet gruplarının gözü Türk sigara şirketinde”... British American Tobacco (BAT) ve Imperial Tobacco şirketleri Tekel Sigara için teklif verecek. BAT: “Tekel’i her zaman gözledik. Şimdi de yaptığımız bu.” Imperial Tobacco: “Tekel, bizim göz koyduğumuz bir şirket. Tekel ihalesi ile de yakından ilgileniyoruz”.Dev enerji şirketlerinden Amerika merkezli, 5 kıtada, 28 ülkede çalışan AES, 600 milyon dolarlık yatırımla, tam teçhizatlı olarak Türkiye pazarına -daha doğrusu avlağına- giriş yaptı. AES Türkiye'yi
bölgedeki çalışmalar için merkez -siz bunu “ateş hattı” anlayın- olarak
seçti. AES dağıtım özelleştirmelerine de katılacak. Portekizli otoyol işletmecisi Brisa Autoestradas de Portugal SA
da usta bir avcı olduğunu kanıtlamış durumda. Şu sebeple ki
Türkiye’deki cazip yatırım fırsatlarını yakından kolluyormuş. Brisa'nın
uluslararası operasyonlardan sorumlu üst yöneticisi Luis Delgado ve
ekibi silahını, Türkiye'de özelleştirme kapsamına alınan köprü ve
otoyollara, yeni ücretli otoyollar kurulması olasılığına doğrultmuş,
tetikte bekliyor. Ancak Brisa’nın işi biraz zor gibi. Otoyollarımızı
hedef seçmiş bir avcı daha var: İtalyan Atlantia CEO’su
Giovanni Castellucci!... Otoyol ve köprü özelleştirmesinde danışmanlık
hizmetini Türkiye Sınaî Kalkınma Bankası A.Ş. veriyor. Bakalım,
Türkiye’deki “retriever”ler sayesinde hangi “iyi”avcı muradına erecek.
Bakın, bakın, Ruslar ve Kazaklar da yatmış sipere : Rus Alfa
Grubu'nun Telekom yatırım fonu ve Turkcell'in ortaklarından Altimo'nun
CEO'su -siz “baş avcısı” anlayın- Alexey Reznikovich, Türkiye’de cazip
bulduğu “av türleri” olarak emlak, altyapı, perakende ve bankacılık
sektörlerini saymış.
Kazaklar da Halkbank’ı indirmek için tetikte. Kazak
dostlarımız Türkiye’yi iyi bir avlak alanı olarak görüyor,
özelleştirmeler ve şirket satın almaları ile yakından ilgileniyorlar.
Ancak Halkbank pek “çantada keklik” olmayacak gibi. Çünkü Halkbank’da
Kuveytli avcıların da gözü var. Banka 2008’de özelleştirilecek.Deniz taşımacılığı şirketi UN Ro-Ro’nun yüzde 97.6’sını satın alan Amerikan Kohlberg Kravis Roberts & Co.’nun
ortağı John Pfeffer, anlaşılan ava doymamış, elektrik dağıtım ihaleleri
dahil diğer özelleştirmelerle ve yeni şirket satın almaları ile de
ilgileniyormuş.Öte yandan hedefi tam onikiden vuranlar da var; örnek: Arcelormittal ve Vaillant. Dünyanın en büyük çelik üreticisi ArcelorMittal grubu Türkiye'deki
çelik sektöründe faaliyette bulunan Rozak A.Ş’nin yüzde 51 oranındaki
hissesini almayı planlıyordu. “Geçen kuş”u kaçırmadı, 12 Ekim itibariyle
Rozak’ın yüzde 51 hissesini satın almayı başardı. TÜRK Demirdöküm
Fabrikaları AŞ’nin yüzde 72.56’sının Fransız Vaillant’a devri ise 5 Ekim 2007 tarihinde tamamlandı.
II) Peki Türkiye’nin “kuş”ları böyle patır patır düşerken, ekonomimizi yönetenler ne yapıyordu acaba?
· Türkiye'nin dev şirketleri
zalim avcıların ayağına kadar gidiyor, 10 yabancı yatırımcıyla
buluşuyordu. Ekim 2007 başında İstanbul Sheraton Otel'de Sardis Menkul
Değerler tarafından düzenlenen organizasyonda, aralarında Koç Holding, Sabancı Holding, Doğan Holding ile Petkim, Tüpraş, Kordsa, Turkcell, Çelebi, Alkim, Net Holding ve Aygaz’ın
da bulunduğu 14 Türk şirketi, yabancı yatırımcılarla bir araya
geliyordu. Bire bir toplantılarda - yönettikleri fonların değeri 200
milyar doları bulan -yabancı yatırımcılara şirketlerini anlatıyor;
istedikleri şirketin hisselerine borsada yatırım yapabileceklerini
kulaklarına fısıldıyorlardı.
· Maliye Bakanımız, kendinden geçmiş, “gelsin paralar” diyerek sanki zil takıp oynuyordu: “Herkes
yatırım için Türkiye’ye geliyor. Avrupa’da bir araya geldiğimiz yabancı
yatırımcılar Türkiye’yi övüyor, ülkemize keyifle bakıyorlar. Dünyada
önemli sayıda yatırımcı ve bunların sahip olduğu büyük miktarda paralar var. Eskiden Türkiye’ye gelmeyen yabancı sermaye bugün 20 milyar dolarları aştı.”
· Çiçeği burnunda Sanayi Bakanımız da avlanacak yeni kuşlar salıyordu avlağa. Bakanlık koltuğuna kurulur kurulmaz bakın ne işlere soyunmuş, kendisi anlatıyor: “Sanayi
Bakanlığı’nın tüm fabrikaları satılacak. Bir tane bile kalmayacak. 30
yıl çalıştım, 2 fabrika sahibi olabildim. Sonra baktım 1 günde 38
fabrikam olmuş. 23’ü şeker fabrikası... Hepsini Özelleştirme İdaresi’ne
devrettim. Sanayi Bakanlığı’nın sanayici olması beni çok rahatsız
ediyordu. Göreve gelir gelmez bunun alt yapısını hazırladım. Hemen devir
işlemlerini başlattım.”
· Ve “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyen Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı... O ne yapıyordu peki? O da emperyalizmin paraya doymaz aç kurtları için yeni av partileri düzenliyordu: New
York’ta ABD’nin dev şirketleri ve Türk şirket yöneticileriyle bir araya
geldi, Türkiye’ye yatırım yapma çağrısında bulundu. Toplantıda ortak
portföyleri toplam 1 trilyon doları geçtiği belirtilen Amerikan Bear Sterns, Goldmen Sachs, Soros Management, Swiss RE, News Corporation, Aetna and Apollo, Alternetiv Assets ile Akfen Holding TAV, Tekofaks, Atasay Grup ve Doğuş Grup gibi Amerikan ve Türk şirketlerinin temsilcileri hazır bulundu.
R.
T. Erdoğan bundan önce de Coca Cola İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent’in
davetinde Amerikalı işadamlarıyla bir araya gelerek Türkiye’ye yatırım
çağrısında bulunmuş ve “Bize güvenin, Türkiye’ye yatırım yapmak -siz “safari düzenlemek” olarak anlayın- isteyenler bir zorlukla karşılaşmayacak” sözü vermişti. Bu yemeğe de dünya basın devi Rupert Murdoch, Goldman Sachs şirketi temsilcisi Gizman Abbas, Allen şirketi temsilcisi Herbert Allen, Fox Business Network temsilcisi Courtney Dolan, Citibank Temsilcisi Alan Macdonald, Coca Cola İcra Kurulu Başkanı Muhtar Kent ile Türkiye’den işadamları Tuncay Özilhan ve Ferit Şahenk de katılmıştı. Başbakan Erdoğan 'ın masasına oturan Murdoch ne demiş biliyor musunuz: "Sayın Başbakan, gerçekten de çok yakışıklıymışsınız."
Bense
içim yanarak, Devlet Başkanı Suharto’yu ve onun, vaktiyle ulus ötesi
şirketlere avlak olarak açtığı Endonezya’yı hatırladım.
Ulus-ötesi şirketlerin dünya kaynaklarını paylaşma yarışında Endonezya
çarpıcı bir örnektir. Bu ülke 1960’ların sonunda ulus-ötesi şirketlerin
talanına sahne oldu. Önce ülkenin başındaki kişi, Suharto ayarlandı.
Endonezya’nın doğal kaynakları masaya yatırıldı. Emperyalizmin dev
şirketleri bu kaynaklar üzerine leş kargaları gibi üşüştüler: Rockfeller
ve Rothschild’lerin petrol şirketleri, İngiliz Kraliyet ailesi
kartelinin şirketleri, General Motors, British American Tobacco, US
Steel, Freeport McMoran, Alcao, Inco, BHP Billiton, Rio Tinto...
Sözde Endonezya kalkındırılacaktı. Nerede... böyle parlak laflar, başta
sözde aydınlar, ülkenin halkını uyutmaya yönelik. Suharto’nun ilk
işlerinden biri, -Türkiye’de A.K.P.’nin çıkardığı yasaya benzer- bir
maden yasası çıkarmak olmuştur. Peki, sonra neler oldu Endonezya’da?
İşte sayıyorum: Freeport şirketi Batı Papua’nın bakır madenlerine el koydu. Alcoa, Endonezya’nın boksit rezervlerinin tamamını ele geçirdi. İnco şirketi, nikel madenlerine; BHP Billiton, Rio Tinto, BP Amoco kömür
kaynaklarına el koydu. Bütün doğal kaynaklar ulus-ötesi maden
şirketlerinin kontrolüne ve mülkiyetine geçti. Peki Endonezya kalkındı
mı? Ne gezer : Ne ekonomik gelişme var, ne istihdam
artışı... Suharto’nun yaptığını şimdi de Türkiye’de yüzde 47 destekli
Recep Tayip Erdoğan ve onun adamları yaptı ve yapıyor.
III)
İşte 2002 sonrasında Türkiye’nin bugün geldiği nokta bu... Bunlar birer
gerçek..., acı gerçekler... Yazılıyor, çiziliyor. Ama hiçbir etkisi
yok. Hükümet yine bildiğini okuyor. Birkaç bağrı yanık vatansever
dışında kimsenin umurunda değil, kimse üzerinde durmuyor, kimse ders
almıyor. En iyi niyetliler, “ben görevimi yapıyorum ya, gayrisi beni
ilgilendirmez” diyor. Oysa toplum hayatında her şey birbirine bağlıdır,
dışarda olup bitenler dönüp dolaşıp elbet kendisini de etkileyecektir.
Ülkelerin işgali artık topla tüfekle olmuyor; antlaşmalarla, raporlarla,
projelerle, bunların arkasına gizlenen ekonomik silahlarla oluyor.
Atatürk Osmanlı ordusu hakkında ne demişti: Tanzimat
döneminden sonra yabancı sermaye ülkemizde müstesna bir yere sahip oldu
ve denilebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayenin jandarmalığından
başka bir şey yapmadı. Bugün de aynı koşullara doğru
hızla yol alıyoruz. Sınırlar açıldı, kale kapıları açıldı: “Haricî
bedhahlar” rahatça giriyor ülkemize, sipere yatıp silahları dolu
bekliyorlar, uygun kuşu görünce de basıyorlar tetiğe....
Bu olup biten, gerçek bir savaştır ve her Türk vatandaşını ilgilendirir, sivilini de ilgilendirir, askerini de!... Evet tekrar ediyorum: Türkiye resmen yeniden işgal ediliyor. Cumhuriyetimiz size emanet edilmiş değil miydi? Orada sus pus oturanlar, evet siz! Siz artık düşünemiyor musunuz, basiretiniz mi bağlandı?Siz bu yüzde 47 destekli AKP yönetiminin demokrasi mi olduğunu sanıyorsunuz?
Bakın,
siz orada böyle gevşemiş, siesta yaparken, demokrasi masalları ile
uyutulurken, Atatürk’ün 80 yıl önce kovduğu işgalciler, ellerinde dolu
silahlar, geri dönmüş bulunuyorlar ve her türlü marifetlerini icradan
hiç geri durmuyorlar.
Oyun bitmiyor, her gün yeni perdelerle devam ediyor.
A)
CEO’lar, icra kurulu başkanları, sorumlu üst yöneticiler, ticaret
ataşeleri,... biri gidip öbürü geliyor. İşlerini çok iyi biliyorlar,
methiyelerin, yağlamaların, pohpohlamaların ardı arkası kesilmiyor:
-Türkiye’deki iş ortamından heyecan duyuyoruz, pazar çok cazip. -
Türkiye çok güçlü bir piyasa, büyüyen ve umut vadeden bir pazar. Türkiye’de genişlemek için yollar arıyoruz.-
15
yıl öncesine oranla çok daha açıksınız. Ekonomi de iyiye gidiyor. Hem
üretim, hem de satış için büyük potansiyel taşıyan iyi bir pazarsınız.
En parlak 10 pazarımız içindesiniz.
-
Türkiye’nin geleceği geçmişinden daha da parlak olacak. Yabancı
yatırımcıya yaratılan ortamdaki iyileştirmeler bizi çok etkiliyor. AKP
hükümetine teşekkür ediyoruz.
-Türkiye önümüzdeki yıl, yükselen Avrupa piyasalarının lokomotifi, yabancı sermayenin 'yıldız ülkesi' olacak.-Bundan böyle yatırım planlarında önceliğimiz Türkiye'de... İhracat köprümüz Türkiye olacak.
Dikkat
ettiniz mi, sık sık “pazarsınız, iyi pazarsınız” diyorlar. Onlar
ihracat yapacak, biz bakacağız! Böyle açık da konuşabiliyorlar. Ve ben
Atatürk’ün o altın değerindeki sözlerinden birini daha hatırlıyorum: Biz yalnız tüketimde değil üretimde de dünyanın bir parçası olmak istiyoruz. Çoktan unutuldu Turgut Özal’dan bu yana, kalkınmanın bu altın anahtarı.
B) Av devam ediyor: Silahını kapan Türkiye’de... Önce gelenler, hedeflerini birer birer vuruyor.
1) işte silahını kapıp Türkiye’ye gelenlerle ilgili son gözlemler:
· Moody's'e göre ticari emlakta Türkiye tam bir hedef haline geldi.
·Türkiye’ye 1 milyar Euro gayrimenkul yatırım yapmayı planlayan Hollandalı Redevco’nun CEO’su Jaap Gillis konuşuyor: Projelerimiz
ticari gayrimenkullerle sınırlı değil. Konut projelerine de sıcak
bakıyoruz. Türkiye pazarına girmek için buradayız. Jaap Gillis’in
çok tecrübeli bir avcı olduğu anlaşılıyor şu bakımdan ki Redevco 140 yıl
önce kurulmuş ve 800’den fazla emlak sahibi imiş.
·Dünyanın önde gelen varlık yönetimi şirketlerinden, dünya genelinde yaklaşık 669 milyar dolarlık fon yöneten Franklin Templeton'un
Yönetici Direktörü Mark Mobius, “çantada keklik”çilerden, şöyle diyor:
Türkiye'deki 3.5 milyar dolarlık yatırımımızdan iyi para kazanacağız..
Mobius’un ilgilendiği “kuş”lar, Halk Bankası ile Vakıfbank.
·173 ülkede 1.5 milyar izleyiciye ulaşan Discovery Communications’un CEO’su David Zaslav: "Türkiye’de genişlemek için yollar arıyoruz. İstediklerimizi elde etmek için satın alma ve birleşme yollarını deneyeceğiz”.
·Sigara
tüketiminde 1990'larda 75 milyar paket olan Türkiye pazarı şimdilerde
120 milyar pakete çıkmış durumda. Pazarın parasal büyüklüğü 10 milyar
dolar. Eskiden bu pazarın yüzde 100’ü Tekel'in iken, şimdilerde Tekel'in
pazar payı yüzde 30’lara düşmüş bulunuyor. Amerikan Philip Morris'in
payı yüzde 42 dolayında. Aslında yabancıların ilgi duyduğu Tekel'in
üretim tesisleri değil. Tersine ihaleyi kazanan mevcut tesisleri
kapatacak. İşçileri çıkaracak. Önemli olan pazarın yüzde 30’unu satın
almak. JTI pazarın yüzde 30’unu satın alırsa, mevcut yüzde 10
pazar payı da eklendiğinde Philip Morris ile eşit pazar payına ulaşacak.
İki büyük oyuncudan biri haline gelecek (Elif Dağlı).
·İngiliz-Türk ortaklığı ile kurulan gayrimenkul yatırım grubu Milestone Capital Partners, Türkiye’de 500 milyon dolarlık yatırım hedefliyor.
Milestone, Türkiye’de konut sektörü başta olmak üzeri arazi geliştirme
projelerinden kentsel dönüşüm yatırımlarına kadar birçok alanda
yatırımcılara ihtiyaç duydukları hizmetleri, gerek kendi bünyesindeki
gerekse dışardan oluşturduğu kaynaklar yardımı ile sağlayacakmış.
Milestone, faaliyetlerine Beylikdüzü’nde büyük bir
arazi yatırımı ile başladı. Daha sonra Koray İnşaat’ın bir projesine
iştirak eden şirket Türkiye’de gayrimenkul alanında yüksek standartta
projeler yapmak için açık fon tipi yatırımlara imza atacak.
·İngiliz gayrimenkul geliştirme devi Urban Exposure, Türkiye’ye yatırıma geldi.
2) Sıra hedefini vuranlarda, “uygun kuşlar”ı indirenlerde:
·Hollandalı Wavin B.V.
firması Sabancı Holding’in, Türkiye'nin önde gelen plastik boru
üreticisi Pilsa'daki yüzde 51.22 hissesini 82 milyon dolara satın aldı.
· Suudi Arabistan'ın en büyük gıda kuruluşları arasında yer alan Savola Group iştiraklerinden Afia,
Türkiye'nin köklü yağ firmalarından Yudum Gıda'nın tamamını satın aldı.
Yudum Gıda Sanayi ve Ticaret gıda piyasasında Yudum, Sırma, Brillo ve
Cielo markalarıyla faaliyet gösteriyordu. En çok bilinen yağ markaları
arasında yer alan Yudum, 1878'lerde zeytinyağı ve sabun üretimi ile
faaliyete başlayan Komili ailesi tarafından kurulmuştu.
· Yabancı kurşununu yiyip patır patır düşen diğer kuşlar o kadar çok ki, sadece bazılarını saymakla yetiniyorum:
-Kuveyt National Bank, Turkish Bank'ın yüzde 40'ını 160 milyon dolara aldı.
-Antalya Beldibi’ndeki 7 yıldızlı Sungate Otel’i, 340 milyon dolar bedelle Rusya’nın en büyük inşaat ve emlak şirketlerinden Mirax Grubu satın aldı. ,Büyükhanlılar’ın Opus’unu Citigroup satın aldı.
-Planet Fransız Ingenico’nun oldu.
-Türkiye Genel Sigorta’nın yüzde 80’i 452 milyon dolara İspanyol Mapfre’ye satıldı.
-Lehman Brothers, MNG Yatırım'ı aldı. -Zapmedya’ya İngiliz ortak. -Asırlık Şenocak Brezilyalılara satılıyor.
-Garanti Sigorta'nın yeni adı Eureko oldu.
-Boyner Mağazacılık'ın %30'u Citigroup’un.
-Petkim'i kaybetti, şimdi gözü elektrikte.
-Petkim Azerilerin.
-Rus Alfa Grubu'na ait Velios şirketi, 41 yıldır faaliyet gösteren AFM sinemalarının yüzde 52’sini 29 milyon dolara satın aldı.
-2015’te tüm bankalarımız yabancıların olacak!
C) Peki bu arada Türkiye’yi yönetenler ne yapıyor? Ne yapacaklar ki, meydan boş ya, yine bildiklerini okumaya, avlanmaları, safarileri savunmaya ve genişletmeye devam ediyorlar.
-Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
İtalyan Sanayicileri Genel Birliği'nde düzenlenen 'Türkiye-İtalya İş
Forumu'nda bu sefer de İtalyan işadamlarını Türkiye'ye daha fazla
yatırım yapmaya -siz, “silah elde avlanmaya” anlayın- davet ediyor ve
kendilerine her türlü kolaylığın sağlandığını, Türkiye safarilerinde
İtalyan avcıları görmek istediğini, yaptıkları ‘reformlar’la Türkiye’yi
tam bir avlak alanına çevirdiklerini bakın nasıl veciz bir şekilde ifade
ediyor :
"Türkiye'nin
sunduğu fırsatlardan yararlanmak isteyen siz işadamlarına her türlü
kolaylığın, desteğin gösterileceği sözünü burada huzurlarınızda ifade
ederim. Türkiye'ye gelen uluslararası sermaye içinde İtalyan
işadamlarının paylarının daha da artmasını bir başbakan olarak temenni
ediyorum, bekliyorum. Biz yatırım ortamını iyileştirmek konusunda
özellikle son beş yılda devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirdik.
Sizler ülkelerimiz arasıdaki dostluk köprüsünün mimarlarısınız.
Önümüzdeki süreçte de bu katkılarınızın devam edeceğine inanıyorum.
Çünkü sizler bizi yakından tanıdınız. Bizim aramızda bir laf vardır,
'insanın ciğerini okumak' derler. Sizler, Türkiye'nin ciğerini okudunuz,
onun damarlarına girdiniz. Bunu en iyi şekilde bilen insanlar
konumundasınız. İnanıyorum ki, Türkiye'ye bu süreçte gerekli desteği
vereceksiniz."
-Maliye Bakanı K. Unakıtan, incilerine bir inci daha ekliyor, “para, para, para” diyor: “Yabancı sermaye geliyor ama hazırı alıyor” diyorlar. Bırakın gelsin, bu kadar para giriyor ya memlekete. Bu para uçmayacak herhalde, başka yollardan yine yatırımlara dönecek”.
(Bu inciyi yanıtsız bırakmak olmaz: İyi de Unakıtan, o para kadar
-hattâ daha fazlası- millî servetimizden eksiliyor, yabancıların
servetine ekleniyor; sonuç: sıfıra sıfır, elde var sıfır! Sen ne biçim
hesap kitap adamısın? Ne katma değer, ne istihdam artışı var. Kazanan,
yabancı oluyor; çünkü fazladan pazarımızı da ele geçiriyor. Türkiye’nin
yönetiminde söz sahibi oluyor.)
- Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Özak, Unakıtan’ı da geçiyor, bakın hele şu incilere: Türkiye
özelleştirme ve yabancı sermayede rekorlar kırıyor. Burada temel
politikamız kazan-kazan ilişkisidir. “Yabancı şirket" gibi bir yaklaşım
artık söz konusu olmamalı. "Yabancı şirket” demeyelim artık, bizim
şirketlerimiz bunlar. (“Bizim şirketlerimiz”miş; maşallah, Bakan Bey iktisat teorisine önemli bir katkıda bulunmuş oluyor bu tanımlamasıyla.)
-Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk ise Alman Krone CEO’su, lutfedip kendisiyle yemek yiyince çok duygulanmış, neredeyse hüngür hüngür ağlayacak:
“Bugüne
kadar hep biz gittik. Türkiye’yi anlattık, ‘Gelin burada yatırım yapın’
diye savaştık, adamları ikna etmeye çalıştık. Bu sefer teklif onlardan
geldi. 4-5 nesildir Alman sanayicisi olan bu ünlü grubun yöneticileri
bizimle yemek yemek istedi. Kabul ettik geldiler. Yemekler yenirken
konuya girdiler. Türkiye’de yatırım yapma isteklerini bize aktardılar.
İşte bu Türk ekonomisinin dönüşüm sürecinin bence en güzel örneklerinden
biridir. Ben şahsen bu gelişme karşısında çok duygulandım. Gelecek 4-5
senede ülkenin iyi yerlere gideceğini, iyi şeyler olacağını görüyorum.
Bu hükümetin Türkiye’nin geleceğine imza atacağına inanıyorum. Türkiye
artık dünyada konuşulan bir ülke. Bu bir avantaj. Son 4
yıldır yapılanlar, alınan kararlar Türkiye’yi artık konuşulan ülke
haline getirdi. Türkiye’de artık sıfırdan yatırımlar başlayacak. Dünya
örneklerine bakıldığında bu gelişimi görüyorsunuz. Bizim gibi yapısal
dönüşüm yaşayan ülkelerde yabancı sermaye ilk önce finans, hizmet
sektörüne geliyor. Daha sonra özelleştirmeler yoluyla ülkeye yatırım
yapıyor. Bundan sonraki adım da sıfırdan yatırım.”
Alman
Krone firması 35 milyon euroluk yatırımla İzmir’de fabrika kurmak üzere
Doğuş Otomotiv ile anlaştı. Tire’de kurulacak yeni fabrikanın yüzde
49’u Doğuş Grubu’na, yüzde 51’i ise Krone’ye ait olacak. (F. Şahenk’e de
iki çift lafım var: Osmanlı’da da senin bu değindiğin süreç işlemişti,
sonuç ne oldu? “Türkiye dünyada konuşulan ülke oldu” diye öğünüyorsun.
Konuşulur tabiî, ülkeni av alanına çevirirsen, elbet konuşulur.)***
Sevgili
okur, artık benden bir sonuç bekliyorsun değil mi? Yukarda yazdıklarım o
kadar somut, o kadar taze ve ibret verici ki eminim gerekli neticeye
çoktan ulaşmışsındır. Ama ben yine de bu yazıya bir sonuç yazmak
zorundayım ve bunun için de en uygunu bir Lafonten masalı ve onun
düşündürdükleri olacak. Politikacılarımız, yöneticilerimiz, bilim
adamlarımız, sivil ve asker aydınlarımız, hepimiz bu öyküyü de
çocukluğumuzda öğrenmiştik; kuşkusuz Recep Tayip de, Kemal Unakıtan ve
diğer bakan da, Ferit Şahenk de...
Ne..., yoksa bir şey öğrenmemiş miyiz? Neyse, işte o masal, Sabahattin Eyuboğlu’nun Türkçesinden: Bay
karga konmuş bir dala, koca bir peynir ağzında. Tilki kokuyu alıp
gelmiş, “Günaydın, Sayın Karga” demiş. “Bu ne güzellik böyle, bakmaya
doyamıyorum size. Şu
tüylere bakın, pırıl pırıl. Sesiniz bilmiyorum nasıl; o da renginiz
kadar güzelse, ne yalan söyleyeyim, ormanda güzel yoktur üstünüze.” Karga bu sözlere bitmiş, “Şuna bir gak diyeyim de ses görsün” demiş.“Gak” der demez de peynir düşmüş, tilki yutmuş.
“Sen,
kapkara bayım” demiş dönüp kargaya, “şu sözümü hiç unutma, kaptırdığın
peynire değer: Her dalkavuk menfaati için yüzüne güler, pohpohlar, över;
peynirini kapar, yer.
Karganın aklı başına gelmiş gelmesine de... İş işten geçtikten sonra.
Evet “iş işten geçtikten sonra”!
Peki, iş işten ne zaman geçmiş olacak, sevgili okur?
Yanıtım
şöyle: Torunlarımız tarihin sararmış sayfalarını karıştırdıkları ve
aşağıdaki uyarılara rastlayıp dehşetle okudukları zaman... O sayfaları
bir kez dahi açıp okumayan, her nasılsa okuyup da ders çıkarmamış olan,
elinde yetki olup da gereğini yapmamış olan -asker ya da sivil-
babalarına ve dedelerine beddualar etmeye başladıkları zaman!...
İşte o uyarılar..., Atatürk’ten:
Geçmişte
ülkemiz ekonomik teşkilat ve muhit itibariyle kuvvetli bir halde
bulunmuyordu. Özel sermaye de serbest rekabete dayanabilecek dereceye
erişememişti.
Tanzimat'ın
açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini
savunamayan ekonomimizi bir de kapitülasyon zincirleri ile bağladı.
Teşkilât ve ferdî kıymet (bireysel değer) bakımından bizden çok kuvvetli
olanlar, ülkemizde bir de fazladan olarak ayrıcalıklı konumda
bulunuyorlardı. Temettü (kazanç) vergisi vermiyorlardı, gümrüklerimizi
ellerinde tutuyorlardı, istedikleri zaman, istedikleri malı istedikleri
şartlar altında memleketimize sokuyorlardı. Bütün ekonomik
sektörlerimizin, bu sayede mutlak surette egemeni olmuşlardı.
Bize
karşı yapılan bu rekabet gerçekten çok gayri meşru, gerçekten çok
kahredici idi. Rakiplerimiz bu surette gelişmeye elverişli sanayiimizi
mahvettiler, tarımımıza da zarar verdiler. İktisadi ve mali gelişmemizin
ve ilerlememizin önüne geçtiler. Tanzimat
döneminden sonra yabancı sermaye ülkemizde müstesna bir yere sahip oldu
ve denilebilir ki, devlet ve hükümet yabancı sermayenin
jandarmalığından başka bir şey yapmadı. Devlet, bağımsızlığını çoktan
yitirmişti. Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka
bir şey değildi ve Osmanlı içindeki Türk ulusu da bütünüyle tutsak bir
duruma gelmişti.
Bu uyarılardan habersiz olan, okuyup da anlamayan, gereğince değerlendiremeyen o kadar çok okumuş, hem
de yüksek, çok yüksek makamlarda olan o kadar çok yetkili insanımız var
ki!... O yönetici ve yetki sahipleri ki bizim en büyük
talihsizliğimizdir; ölçüsüz yabancı sermaye girişi gibi belaları,
bilfiil katılarak ya da olup bitene seyirci kalarak başımıza saran
“bedhahlar”dır. Gelecekte çocuklarının, torunlarının beddualarını alacak
olan bu şahıslar için -belki bir işe yarar diye- daha açık yazma gereği
duyuyorum.
Şunları demek istiyor Atatürk:
-Eğer
ülkeni yabancıya, hele hele Avrupalı’ya açıyorsan, ekonomini
savunabilecek, pazarlarını ve kaynaklarını başkalarına kaptırmayacak güç
ve yetenekte olmalısın. Özellikle iki nokta çok önemli: Örgütlenme ve bireysel değer! Bu ikisi bakımından onlarla eşit durumda olmalısın. Değilsen, kesinlikle sokma yabancıyı içeri!
-Senden
çok daha avantajlı konumda olan Avrupalı’nın, ulusal ekonominde
ayrıcalıklı duruma geçmesine, ekonomik sektörlere egemen olmasına izin
verme. Sen daha yeni yeni uluslaşıyorsun. Onun adaleleri demir gibi,
seninki ise daha yumuşak. Bir tüy sıklet, bir ağır sıkletle dövüşebilir
mi? Öyleyse bu “kahredici” rekabete girmemelisin. Sokmamalısın yabancıyı
ölçüsüzce ülkene. Yoksa, ezilir, sömürgeleşir, her şeyini yitirir;
“nakavt” olur, tutsak olursun.
-Sen
korkunç bir hatâ işliyorsun: Gerekli koşulların hiçbirini yerine
getirmeden, aç kurtlar gibi saldıran, dolu silahlarla gelen, paraya
doymaz kapitalistlere ülkeni açıyorsun.
Oysa kural çok basit: Önce güçlen, sonra rekabete gir! Tarihe bak, dünyanın bütün gelişmiş ülkeleri böyle yaptı. Yazık...
Hâlâ anlamıyorlar, hâlâ bön bön bakıyorlar, hâlâ susuyorlar.
Bu aziz millete en büyük kötülüğü yapıyorlar.
Benimse kara kara umutsuzluk bulutları çöküyor üzerime...
Çünkü “ekonomi demek her şey demektir.”
Çünkü tam bir kahtı rical dönemi yaşıyoruz gerçekten.
KAYNAK: Cihan Dura, Derin Komplo: Türkiye’nin Yeniden İşgali, İleri Yayınları, İst., 2008, ss.552-563
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.