15 Temmuz 2014 Salı

Halk Öğretmeni Wilhelm Snelman


Cihan Dura



John Wilhelm Snelman (1806-1881), çağının ünlü bir bilim adamı, derin bir filozofu, tanınmış bir siyasetçisiydi. Ancak onun asıl şöhreti Fin kültürünü yaratan halk öğretmeni olmasından, arkadaşlarıyla birlikte sürekli ve yılmadan çalışarak” bataklıklar ülkesi”ni, Finlandiya’yı “beyaz zambaklar ülkesi”ne çevirmesinden ileri gelir.
I) Snelman çağının yeni yetişen Fin aydınlarının en önemli temsilcisi idi. En büyük tutkusu halkın aydınlanması idi. Ancak biliyordu ki bunu tek başına ve oturduğu yerde başaramazdı, Aynı tutkuyla yanan, yetenekli insanları toplamalıydı çevresine ve onları harekete geçirmeliydi. Düşündüğünü yaptı: Bir araya getirdiği birkaç genç öğretmen, din adamı, avukat ve memurla, halk kitlelerinin aydınlanması için adeta bir seferberlik ilan etti[i].
Karşısına aldığı bu bir avuç yol arkadaşına şöyle sesleniyordu:
“Aydın olmak, modaya uygun kıyafetler giymek veya kolalı yakalık ve modern şapka takmak demek değildir. Halk size iyi bir maaş almanız ve akşamları sözde okuma salonlarında kâğıt ve domino oynamanız için okutup eğitim sağlamadı. Bu durumda siz aydın değil de, ancak küflü aydın oluyorsunuz. Siz halkın aklını, halkın iradesini ve enerjisini, halkın vicdanını uyandırmak zorundasınız. Halkın düşüncesini uyandırmalısınız; köylüyü, işçiyi, toplumun alt tabakalarını nasıl iyi yaşanır, nasıl iyi yaşam koşulları yaratılır? Bunlar için eğitmek zorundasınız.
Sample ImageÖyleyse halka hayatın değerini anlamayı ve onu korumayı öğretin. Daha rahat, daha sağlıklı, daha uygun bir yaşam tarzı nasıl kurulur, onu öğretin. Kendilerinin ve çocuklarının sağlığını nasıl koruyacaklarını öğretin. Mutlu bir aile hayatı nasıl kurulur, onu öğretin: Erkeğin kadına ve kadının erkeğe nasıl davranacağını ve çocuklarını nasıl eğiteceklerini öğretin. Bütün bu işlerde halka iyi örnek olun. Halka gerek davranışınızla gerek konuşmalarınızla ve gerekse yaptığınız işlerle öğretmen olduğunuzu gösterin.
Ülkemiz büyük bir ailedir. Bütün vatana o gözle bakınız. Unutmayınız ki yoksul bir oduncu, kantarcı ve hizmetli dul kadın da dahil, hepsi, Fin halkının tüm bireyleri sizin kardeşlerinizdir. Sizin göreviniz onları eğitmektir. Onları büyük, kültürlü halkların ailesine sokmaktır.  Unutmayınız ki, halkın cehaleti, yoksulluğu, kabalığı, sarhoşluğu, hastalıkları sizin ayıbınızdır.”
II) Aslında ülkede birçok genç öğretmen, din adamı, doktor, … Snelman gibi düşünüyor, Snelman gibi konuşuyor ve yazıyordu. Ancak Snelman’ı onlardan ayıran bir şey vardı, bu şey onun kendine özgü tutkusu ve enerjisiydi.
Gerçekten, ondaki şu özveriye ve enerjiye bakınız: Snelman kışın kızak ayakkabılarıyla, bahar ve yaz aylarında ise sandalla, hatta yürüyerek Finlandiya’nın bütün bölgelerini dolaşıyordu. Çeşit çeşit insanla, yetenekli köylülerle, ormanda ve maden ocaklarında çalışan işçilerle görüşüyordu. Genç kızlar ve delikanlılarla tanışıyor, onlarla sohbet ediyor ve onlara kitaplar veriyordu. Sonra adreslerini alıp onlarla mektuplaşıyordu. Şöyle diyordu: “Karanlık yörelerde canlı lambalar yakıyordum. Daha iyi aydınlatsınlar diye içlerine lamba yağı koyuyordum.” Mektuplarında kimi muhatabını destekliyor, kimini yüreklendiriyordu. Bir diğerini paylıyor, öbürüne akıl veriyordu. Yeni görevler teklif ediyor, iyi örnekler gösteriyordu. Mektupları alanlar aynı mektupları başka yerlere gönderiyordu.
Yolunun üzerinde halkın aydınlanması için uğraşan insanlara rastladığı zaman, onlarla görüşüyor ve şöyle diyordu: “Kenevirden nasıl halat yapıldığını biliyor musunuz? Önce küçük kenevir liflerini alıp ince iplikler örüyorlar. Sonra bu ipliklerden birkaç tanesini birlikte büküp kalın ipler yapıyorlar. Birkaç kalın ipi bükerek halat haline getiriyorlar. Ve bu halatlar kocaman okyanus gemilerini rıhtımlara bağlı tutacak kadar sağlam oluyor. Bizim işimiz de böyledir. Dağınık iyi niyetlerimizi bir araya getirip birleştirmek zorundayız. İki milyonluk halkımızın aydınlanmasını ancak bu şekilde sağlayabiliriz”.
Snelman yaz tatillerinde, farklı bölgelerden öğretmenleri bir yere toplayarak kurslar düzenlerdi. Önceleri, isteklilerin sayısı azdı. Çoğu mesleklerinden memnun değildi. Bazıları şöyle söyleniyordu: “Bu da yeni âdet, neyin kursu ki bu? Biz öğretmenler de mi eğitileceğiz?” Snelman bütün bunları duyuyor ve biliyordu ama aldırmıyor, öfkelenmiyordu. O insanlara doktorun hastaya baktığı gibi bakardı: Onları tedavi etmek gerekiyor.
Toplantılarda Snelman öğretmenlere şöyle seslenirdi:
“Sevgili arkadaşlar! Çalışma koşullarınızın ne kadar ağır olduğunu biliyorum. İnsanların emeğinizi değerlendirmediği ıssız yerlerde nasıl yaşadığınızı biliyorum. Maddî durumunuzu da anlıyorum. Ama ne yapabiliriz?… Unutmayın: halkı uyandırmaya daha yeni başlıyoruz. Biz, yeni millî eğitim ordusunun öncüleriyiz. Halkın cehaleti ile savaşırken bütün ağır yükü üzerimize almak zorundayız. İlk zamanlarda övgü ya da takdir görmeyebiliriz; yine de fedakârlık yapmalıyız. Bu gereklidir, kaçınılmaz bir şeydir.
Sizleri fedakârlığa davet ediyorum! Herkesi değil, yalnızca fedakârlık yapmayı kabul eden ve bunu yapabilecekleri çağırıyorum. Biliyorum ki, her meslekte olduğu gibi aranızda ruhen eğitmen olmayanlar da var. Onlar sanatkâr bile değiller. Onlar mesleklerini sevmeyen, mesleklerine kahreden tembellerdir. Bir arkadaş olarak onlara nasihat ederim: Okulu bırakın. Başka bir uğraş bulun, yazıhanelere gidin, tüccar olun. Başka işlerle ilgilenin. Ama canlı bir ruh ve büyük bilgi gerektiren meslekleri işgal etmeyin.
İşte benim ricam üzerine ülkemizin en kültürlü insanları, bilim adamları sizlere beşer, altışar, onar konferans vermeyi kabul ettiler. Onların bilgilerinden faydalanın ve okula döndüğünüz zaman öğrendiklerinizi öğrencilerinize aktarın”.
Öğretmenlerin çoğu Snelman’ın sözlerini coşku ile karşıladı. Hepsi de cehalete karşı savaşta onun yardımcıları olmak istiyordu. Daha fazla çalışarak, kendilerini geliştirerek zamanla her biri kültürlü, bilgili bir insan oldu.
Ülkede onlarca, daha sonra yüzlerce büyük ve küçük Snelman’lar ortaya çıktı.
 ***
Halk öğretmeni Wilhelm Snelman’ın eserinden kendimize şöyle bir yol haritası çıkarabiliriz:
1) GERÇEK AYDIN: Bir halkın küflü aydınlara değil, gerçek aydınlara ihtiyacı vardır. Bunun için, diplomalı aydınlara gerçek aydın olma bilinci aşılanmalıdır. Dört görevi vardır gerçek aydının: Halkın aklını uyandırmak, halkın iradesini uyandırmak, halkın enerjisini uyandırmak, halkın vicdanını uyandırmak. Bunlar da ancak tek bir hizmetle gerçekleştirilebilir: Halkı eğitmekle!... Gerçek aydının birinci görevidir bu.
Aydın, fark gözetmeksizin, bütün yurttaşlarını kardeşi olarak görür. Halkın kusur ve eksiklerinden yalnızca kendisini sorumlu tutar. Onu küçümsemez, alaya almaz, hâkir görmez. Gerçek aydın öncelikle böyle bir ahlaka sahip olan aydındır.
Aydın halka örnek olmalıdır, görüşleriyle, tavsiyeleriyle, yaptığı işlerle... İyi bir eğitmen olduğuna halkı ikna etmelidir.
2) LİDER: Halkın uyandırılması bir öncü, bir lider gerektirir. Bu öncü çeşitli mesleklerden aydınları bir araya getirmeli, ana hedef yönünde adeta bir seferberlik ilan etmelidir. Lider olacak aydın, tutku ve enerji sahibidir; sosyaldir, girişkendir.
Hedefe götürecek araç yeni bir “millî eğitim ordusu”dur. Ancak eğitim ordusu kurulurken, bir ayıklama kaçınılmazdır. Yalnızca her türlü fedakârlığı yapmayı içtenlikle kabul edenler orduya alınmalıdır. Öğretmenlere ülkenin en bilgili aydınları tarafından konferanslar, seminerler verilmeli, kurslar düzenlenmelidir.
3) YÖNTEM: Lider, halkla yüz yüze temasa geçer, onlarla tanış olur, sohbet eder. Halk öğretmenleri ile temasını muhafaza eder. Bir haberleşme ağı kurar. Günümüzde bu imkânı Internet çok geniş ve hızlı bir şekilde sağlayabilir. İkincil öncüler olarak öncelik öğretmenlere verilmelidir. Onlar için kurslar düzenlenmelidir. Önce isteksizlik olabilir. Buna rağmen geri adım atılmamalı, yola ısrarla etmelidir. Öğretmenler fedakârlığa ikna edilmelidir.
Ülkede öncülerin çoğalması şarttır.Başarı için yılmadan, ara vermeden, yıllarca çalışmalıdır. Her ülkenin kendine özgü -yapı, büyüklük gibi- koşulları hesaba katılmalıdır.
Ve Atatürk: Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
Dikkat edin: Milletleri kurtaranlar “politikacılardır, milletvekilleridir, bakanlardır, başbakanlardır” demiyor, “öğretmenlerdir” diyor,“yalnız ve ancak öğretmenlerdir” diyor!


[i] Bu makalemde şu kaynaktan geniş ölçüde faydalandım: Grigoriy Petrov, Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Koridor Yayıncılık, İst., 2008, ss.33-37.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.