14 Eylül 2014 Pazar

Deprem Ülkesi Türkiye 1



-Van Depremi-

Van depreminde anormallikleri bazı bilirkişi olan akademisyenlerin görüşleriyle belirtelim. Pr. Dr. Ahmet Ercan’ın açıklamalarından bazı alıntılar yaparak devam ediyorum.

Van depremi Doğu Anadolu’nun deprem haritasını ve tektonik modelini değiştirdi. Doğu Anadolu fay hattı Malatya Pötürge’den başlayarak doğuya doğru Sivrice, Palu ve Bingöl’e; Bingöl’ün güneyinden Muş ovasının kuzeyine girmekte ve Muş ovasının kuzey kenarından da Van gölünün kuşa benzeyen şeklinin boynuna keserek Erçek gölünün kıyısından Çaldıran’a kadar uzanmaktadır. Diğer taraftan ise Kuzey Anadolu fayı da Erzincan’dan Karlıova’ya oradan da Varto’ya uzanan hat bir sıçrama yaparak Palandöken dağlarından ve Pasinler ovasının güneyinden geçerek Karayazı’ya gelmekte, Karayazı’dan geçerek Tutak’a, Tutak’tan Çaldıran’a ve oradan da İran’a doğru uzanmaktadır. Bu ana hat Kuzey Anadolu fayının doğudaki devamını oluşturmaktadır. 

Kuzey Anadolu fayının Karlıova’da sonlandırıldığı ileri sürülmekteydi. Bu model bu depremde yıkıldı. Doğu Anadolu fayı olarak Karlıova’dan Bingöl’e, Bingöl’den Elazığ’a uzanan hat kabul edilmekteydi, oysa bu deprem gösterdi ki Doğu Anadolu fayı doğuya doğru hareket etmekte ve Bingöl’den Van gölünün kuzeyine ve oradan Çaldıran’a doğru uzanmaktadır. Diğer bir kol ise Çaldıran fayının çatlanarak Erçiş Fayı olarak uzandığı koldur. İşte son Van depremi göstermiştir ki tüm bu kollar gelip, ne rastlantıysa Türk- İran sınırında birleşmiştir.  Bu üç fay doğunun en yıkıcı depremlerini oluşturur.

 Van Depreminden sonra, İran’ın Urumiye  gölü başta olmak üzere bu hat üzerinden İran’ın içlerine doğru birçok deprem oluşmuş veya biraz komplo teorisi kurarsak oluşturulmuştur.

Yine depremle ilgili risklerden biri de Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu tarafından “VAN GÖLÜ VE YÜKSELEN SU SEVİYESİ ”adlı makalesinde gösterilmiş ve Van gölünün 8 yılda 4 metre yükselmesi sonrasında ilave yük binmiş olduğunu bu yükünde bölgede depremler üretebileceğini beyan etmiştir.






 İlginç tespitleri özetleyelim.

Son yıllarda özellikle Ortadoğu'da bazı göllerin seviyelerinin yükseldiği rapor edilmiştir. Yükselme miktarı yaklaşık olarak 2 m kadardır. Bu göllerin ortak özellikleri tektonik karakterleridir. Türkiye'de yükselen beş göl de tam Transform Fay Zonları üzerinde bulunmaktadırlar.
Sapanca Gölü dışında hepsi de sodalı göllerdir. Van Gölü suyunda bulunan K+ ve Li+ katyonları, gölün tabanında kabuğun derinlikleri ile bağlantılı bir çok kaynak olduğu anlamına gelir. Benzer olarak İran'daki Urumiye Gölü ve Uluslararası sahillerle çevrili Hazar Denizi de yükselmektedir. Hazar Denizi yükselirken komşusu olan Aral Gölünün seviyesinin düşmesi, seviye yükselmelerinin iklimsel etkilerden bağımsız olduğunu göstermektedir

Van Gölünde son iki yıl içinde iklim koşullarından bağımsız olarak meydana gelen su düzeyi yükseliminin açıklaması, Van Gölü suyunun bileşiminde saklıdır. Bilindiği gibi Van Gölünün suyu sodalıdır.(Ek-1) Suda eriyik halinde bulunan iyonlar, volkanik yeraltı suyu kökenlidir .Van Gölüne dolaylı olarak iyonik su basan kaynak, büyük bir olasılıkla Van Gölü kuzey sahiline yakın dizilmiş Tendürek, Süphan ve Nemrut (kıta ortası çizgisel) volkanlarıdır.
Özellikle Nemrutun aktivitesi krater gölündeki suyun sıcaklığından da anlaşılmaktadır. M.T.A.Gn.Md.'nün, Alman Heidelberg üniversitesi öğretim üyelerinin katılımı ile yaptırdığı araştırmalara göre, Nemrut krater gölünün ve Nemrut’un kuzeyindeki birçok kaplıcanın (özellikle Germav ılıcasının) kimyasal bileşimleri ile Van gölü sularının kimyasal bileşimi birbirine çok benzemektedir.

Ancak yapılan basit hesaplara göre bu durumda Van Gölünün, daha az buharlaşma yapabileceği daha küçük bir alana sahip oluncaya kadar göl seviyesini düşürmesi gerekirdi. Hâlbuki bu alçalmayı önleyen ve doğrudan ölçülemeyen bir su bütçesi fazlası olduğu kabul edilmektedir. Böylece bu su bütçesi fazlasının göl tabanındaki kaynaklardan sağlandığı açıkça görülür.
1992 yılından beri Van Gölü tabanına ek olarak 9 milyar ton yük bindirdiği halde yöre halkını rahatsız edecek (yani en azından M>3.5 richter) deprem fırtınasına maruz kalmamıştır. Diğer yükleme örneklerine bakıldığında bu deprem fırtınasının hemen başlaması gerekmekteydi. Bu problem ise Van Gölüne ilave olan 9 milyar ton suyun zaten orada olduğu, sadece derinlerden yeryüzüne çıktığı şeklinde açıklanabilir.

Şimdiye kadar çok büyük magnitüdlü depremlere neden olmaması dolayısı ile izostatik depremler pek fazla ön plana çıkarılmamıştı. Ancak işin içerisine tetikleme işlevi girince daha önceki çalışmalarımızda da belirtildiği gibi zaten geriliminin son aşamasına gelmiş bir doğrultu atımlı ya da düşey atımlı fay depreminin oluş zamanının, bir dış etkenle vaktinden önceye alınması söz konusudur diye tanımlanmıştı. Yine bütün açıklığı ile belirtmekte yarar var. İzostatik depremler başka bir katil fay bölgesinde bulunmadıkları zaman, yani sedece kendi güçleri ile bir deprem ürettiklerinde, nadiren 5 Richter büyüklüğüne erişebilirler.

Örneğin Keban Baraj Gölü ilk su tuttuğunda beş altı yıl süren 3.5-4.5 Richterlik deprem fırtınasına neden olmuştu. Yeryüzündeki bütün büyük baraj gölleri bu şekilde davranmıştır. Ancak Van Gölü yükselimi sırasında Van gölü sempozyumunda da belirttiğim gibi, Van gölüne ilave 9 milyar ton su yüklendiği halde, bu izostatik deprem aktivitesi oluşmamıştır. Bunun nedeni Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Van Gölü Sempozyumu kitabında çıkan makalemde de belirttiğim gibi “o dokuz milyar ton suyun Van gölüne başka bir yerden örneğin aşırı yağışlardan falan gelmediği, suyun zaten orada bulunduğu, fakat sadece derinlerde bulunan bu suyun, gölün tabanına “tube like lacustrine” vasıtasıyla basıldığını söylemiştim.

Bu su seviyesi yükselmesi olayı o günlerde sadece Van Gölü için geçerli değildi. Türkiye sınırları içindeki ve Orta Doğu’daki bütün tektonik göllerin su seviyesi yükselirken, birikinti ve doğal baraj göllerinin, çok yağış alan bölgelerde bile seviyelerinin düştüğü görülmüştü. Örneğin o günlerde yani 1990-1993 yılları arasında, aynı klimatik yörede olmalarına karşılık Hazar denizi etrafına büyük hasarlar vererek yükseldiği halde Aral Gölü tabir caizse kurumuştu. Bu durumda bu yükselen göller milyarlarca ton ilave su yüküne kavuştukları halde çevrelerinde her zamankinden farklı bir deprem etkinliği olmamıştı. Hâlbuki Keban barajı, Atatürk Barajı veya daha küçük rezervuar gölleri, halen deprem etkinliklerini az da olsa sürdürmeye devam etmektedirler.

Devam edecek.




Bu yazı ilk olarak 2013 yılında yayınlanmıştır.
.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.